Yitirdiğimiz bir dostumuz üstüne
yazarken, onu çok iyi tanıdığım ve bu konuda bir otorite olduğum iddiasında
değilim. Bu yazıda çok yakın bir çalışma arkadaşlığının anılarıyla karışık
konuşmalardan kırıntılar bulacaksınız; belki biraz ilginç gelebilir size bu.
Georges Bataille'da yaşamın
eğretiliğinin verdiği acı duygusuyla birleşmiş açık seçik bir bilinç ve düşünme
yetisi vardı.
Çok ender rastlanan bir
niteliktir bu.
Bu önemsiz, düzensiz, dağınık
hatırlatmalarım nedeniyle beni bağışlayacağından kuşkum yoktur; yitip gitmiş
yılların tozları, esen rüzgârın önüne atılmış bellekten kalıntılar. Evet, onun
büyüklüğü ve önemi yanında ne kadar basit ve anlamsız kalıyor bu düşünceler.
Masson'dan Bataille |
* * *
Bir yeraltı krallığıydı onunkisi
ve hâlâ da öyledir. Belirsizliğin ta kendisidir krallığı. Önde gelen
filozoflardan bazıları onu lirik bir şair, en işlek şairler de bir filozof
olarak görüyorlardı.
Gerçekten de sezgi gücüyle
(şairliği meslek edinmiş olanların yoksun oldukları ama kurnazlıklarıyla sahipmiş
gibi göründükleri yetenek) bir şairdi ama Sokratesçi anlamda bir filozof olmadı
hiçbir zaman. "Açıklanamaz olanı açıklamak ve tanrısal ve kutsal olan
şeyi insanların ellerine koymak isteyen" Empedokles'i Platon'a yeğlerdi
kesinlikle.
Georges Bataille, Nisan 1936'da,
Tossa de Mar'a beni görmeye geldi. Burada güzel, mütevazı ve eski bir Katalan
evinde kalıyorduk.
Eski bir proje olan Acephale'i
derleyip toparlamak, gözden geçirmek istiyordu benimle birlikte.
Günlük konuşma ve
tartışmalarımızı yaptığımız mutfağın yanındaki odada kalıyordu. Kemirici,
yiyip bitirici iki resim çalışması arasında, keyiflenip, coşup şarkı söylememden
çok hoşlanırdı. Don juan uvertürü çoğu zaman zor bir denemeden geçirilirdi, ya
aryalar! Olsun, "bu yaşamdan bize düşmüş olan şeyi hayranlığa açılan bir
meydan okumaya bağlıyor!" Ve ayrıca benim için söz konusu olan ldol'ün
resmini yapmaktır.
Acephale’i yapmak! Daha sonraları
Georges Duthuit alayla "Acephale'cik" demişti buna, tasarlamak kolay
değildi Acephale’i.
Gözümün önünde hemen öyle başsız
bir biçimde dururken canlandırıyorum onu, ama bu kuşku ve
sıkıntı verici başı nereye koymalı? - Karşı konulmaz bir biçimde cinsel
organın bulunduğu yere (gizleyerek) yerleşiyor bir "ölü başı”yla birlikte.
- Ama kolları ne olacak? - Bir eline (sol) kendiliğinden bir hançer alıyor;
öbür eliyle alevler içindeki bir yüreği yoğuruyor (bu yürek İsa'nın yüreği
değil, efendimiz Dionysos'un yüreği).
Bu baş (geri dönüyorum) insanlarda her zaman yüreğe ve cinsel organlara kadar
uzanır. Yürek ve taşak: birbirlerine çok benzeyen şekiller. Bilmiyorlar bunu,
güzel bir oyun olabilir onlara! Göğüsler fantezilerime göre yıldızlarla
donanıyor.
-Bütün bunlar iyi güzel ama karın kısmı ne olacak?- İş ona
kalsın, Bizim bir araya gelişimizin simgesi
olan Labyrinthe'in toplantı yeri olacak karın.
Hemen anında, orada, Georges Bataille'ın
gözleri önünde çizilen bu desen onun hoşuna gitme şansını buldu.
Kesinlikle.
Dostumun yapıtına yakın olanlar
-olağanüstü bir cimrilikle dağıtıldığından ender bulunabilen yapıt- bu hiç
duraksamasız kabul edişin nedenini anlayacaklardır. Acephale için çaba harcama, araştırmalara katılma ricasında bulunduğu insanların uzak durması..
Acephale, tahmin edildiği gibi, üç kez çıkabildi ancak. Ama çok güzeldi! Kendi payıma Georges Bataille'ın benden istemiş olduğu (derginin tek illüstratörüydüm) Acephaleques desenlerime devam etmediğim için üzülüyorum biraz çünkü Acephale'cik'ten Zerdüşt'e ve Maldoror'a yaraşır pırıltılar fışkırıyordu. Acephale'i üç kapağın dışında iç sayfalarda, gözüpek, serüvenci bir görünüm içinde çizmiştim. Bir keresinde bir uçurumun iki yakası arasına atılmış bir kılıcın üstüne çömelmiş vaziyette çizdim ve resmin altına da şu yazıyı koydum: İki ağzı keskin kılıç köprüdür; bir keresinde de organlarını dört unsura adayarak patlıyordu tam anlamıyla, gene bir iç sayfa düzenlemesinde sarhoşluk ve ölüm tanrısıyla özdeşleşiyordu..
Acephale, tahmin edildiği gibi, üç kez çıkabildi ancak. Ama çok güzeldi! Kendi payıma Georges Bataille'ın benden istemiş olduğu (derginin tek illüstratörüydüm) Acephaleques desenlerime devam etmediğim için üzülüyorum biraz çünkü Acephale'cik'ten Zerdüşt'e ve Maldoror'a yaraşır pırıltılar fışkırıyordu. Acephale'i üç kapağın dışında iç sayfalarda, gözüpek, serüvenci bir görünüm içinde çizmiştim. Bir keresinde bir uçurumun iki yakası arasına atılmış bir kılıcın üstüne çömelmiş vaziyette çizdim ve resmin altına da şu yazıyı koydum: İki ağzı keskin kılıç köprüdür; bir keresinde de organlarını dört unsura adayarak patlıyordu tam anlamıyla, gene bir iç sayfa düzenlemesinde sarhoşluk ve ölüm tanrısıyla özdeşleşiyordu..
Acephale'in birinci sayısı:
"Kutsal Büyü"
ikinci sayı: "Nietzsche ve
Faşistler"
üçüncü sayı: "Dionysos"
çıkmayan dördüncü sayısı benim
önerdiğim başlığı taşıyacaktı: "Erotik Toprak".
Trajik Yunanistan -karanlık mitler
ve
kaygı verici gizemler- gündemimizdeydi. Burada
şunu da hatırlatmak yerinde olur: Minotaure dergisinin adını koyan da Bataille'dır
(önceleri gerçeküstücü ayrılıkçıların projesiydi bu ama...).
* * *
Kara ya da pembe eros- Georges
Bataille için erotizm bir "özellik" değildi. Ama onu oraya hapsetmek
istediler.
Hiç kuşkusuz o, zamanımızda bu
tensel taşın ağırlığı üstüne herkesten fazla düşünüyordu.
Aykırı davranma duygusuna ondan
daha fazla sahip olmuş başka biri çıkmış mıydı? - Martin Heiddeger'in o
kibirli yapıtlarında, bu temel taşla ilgili olarak sessizlikten başka bir şey
olmadığını düşünmek yeterlidir.
Georges Bataille bu müthiş ve
sonsuz çekim ve itim oyunlarından -şeytani terazi ürkütücü zar atımı- ciddi
bir biçimde söz ediyordu ama konuya zaman zaman da hafiflik ve alaycılıkla
bakmakta sakınca görmüyordu.
Şöyle demişti bir gün bana:
"Niçin bu kadar insan numaradan ya da içtenlikle çapkınların kadınları
baştan çıkarmalarına kızıyor? Düşünelim bir kere: gösterdikleri özenle bir
bakire kadın oluyor. Böylelikle yalnız ve kapalı bir insanı özgürlüğüne
kavuşmuş biri haline getiriyorlar. Hayat verdikleri bu yaratık piyasaya
çıkarılıyor. Bütün genç kızları hayalet olmaktan çıkarıp herkesin zevki için
cinsel bir gerçeklik durumuna getiriyorlar - bütün erkeklerin ortak
iyiliği."
Öyle ki bu ışıkla Don Juan
"güçlü tutkusuyla" insanlığın hayrına çalışan biri oluyor; bu büyük
kız bozucu (cahil) Yaşamın Devamını sağlıyor. Onu çekiştirenlerse, nankörlük
ucubeleridir..
Şöyle karşılık vermiştim ona:
eğer kadın, erkekten, olabildiğince yüce bir yaratıksa -Nietzsche'nin inancı
budur- ve madem ki geleceği taşıyorsa, bedenlerin birleşmesiyle ilk
tanışmasında soyulmamalıdır. Ve sonra bu riske (bir çocuk yapmak) layık olup olmadığımızı
bilmemiz gerekir..
Aniden verdiğim bu masum ve
mistik karşılığı bitirince gülmekten kırıldı. Tamamen ona özgü bir gülüştü
bu...
* * *
Kutsallık, sefahat, harcama
kavramı - Yalnızca iş, askerlik, ve başka hizmet zorunluluklarına indirgenmiş
bir dünyada yeniden Şölen'e açılmayı sağlayacak çatlağı bulmak.
Bilinçsiz ama anlamlı bir simge: gerçeküstücülerin mitolojisi
içinde yer alan De Chirico'nun kahramanları payandalar, koltuk değnekleri,
ortopedik aletler sayesinde ayakta durabilirler ancak. Tanrının zavallı
çeyrekleri! Büyük harflinin şatafatlı ölümü, ressamların, toplumbilimcilerin ve
şairlerin ummadıkları kadar çok sorun yaratmıştır. Çeşitli okullara gelince,
onlar pek sefahat düşkünü değiller.
***
1929'da Gerçeküstücü gruptan kopunca kendi içime kapandım ve
bir albüm için Ölen Tanrılar'ı çizdim: Minotauros, Osiris, Orpheus, Mithra,
İsa. Georges Bataille'dan hem bir başlık hem de bir önsöz istedim. Böylece
Kurbanlar çıktı ortaya. Bu ofortlu gravürlerin yapıldıktan sonra baskı ve
yayımlanma işi gecikti. Sonunda en çok kırılmış dökülmüş yirmi tanesi kaldı
sanıyorum, gerisi de çöplüğe atıldı.
Bununla ilgili olarak unutmak istemediğim olay şuydu:
yazısını verdikten sonra, Georges Bataille'da bir açıklama istemiştim. Yalnızca
birinci bölümü anlayabildim ve hayran kaldım; ikinci bölümden hiçbir şey
anlamadım demiştim. Bu sözlerime verdiği karşılık şuydu: "Ben de bir şey
anlamadım."
***
Bilinç Yitimi - 1925'te doğmakta olan Gerçeküstücülüğün
önündedir: Ortada kalacaktır. Bağlanmamıştır. Fontaine sokağındakiler için
zaman bir rakip: Blomet sokağındakiler her zaman bir dost.
"Dada? O kadar aptalca değil", Georges Bataille
ilk görüşmemizi bu sözlerle noktalamıştı. (Michel Leiris onu Blomet sokağındaki
atölyeme getirmişti, kendisine bitkin düşmüş bu hareket hakkındaki düşüncesini sormuştum.)
Böylece bir Zen rahibine yaraşır bu unutulmaz yanıt geldi. Buna bir kez daha
dikkat çektiğim için bağışlasın beni. Büyük yankılar uyandıran bu yanıt
Dada'nın meşru çocuğu, onun ihtirası ve sınırları (Dada Gerçeküstücülüğün
çocukluk hastalığıydı) olan gerçeküstücülüğün ilk adımlarından başlayarak ilgi
çekiyordu.
Evet, o kadar aptalca
olmayan Dada, ve "zihinsel" gerçeküstücülük. Burada bugün modanın tüm
lütuflarını gören Acılığın vokabülerini kullanıyorum. Marie Antoinette'in
önderlik oyunu gibi biz de Zen'i oynuyoruz)
Israr ediyorum: Georges Bataille'ın göklere çıkardığı bu
zihinsel-olmayan (Acephale en keskin araştırmaydı) Zen öğretisinin merkezinde
olan bu zihinsel-olmayan -
Bir süre sonra, "cehennemler" ustası Farnand
Fleuret'ye göre Apollinaire'in Les onze mille verges'inden sonra töredışı
edebiyatın başyapıtı olan l' Histoire de l'oeil'ün (Gözün Hikayesi)
illüstrasyonlarını yapıyordum. Kısa süre sonra da: l'Anus Solaire.
Georges Bataille bu kez de Institut'nün ürkek bilgiçlerini
karşısına alan, sapkın gerçeküstücülerin Minotaure'dan önceki alaycı sığınağı
şaşırtıcı dergi Documents'ı çıkardığında, Ortodokslardan gelen bir cezalandırma
seferine çıkarıldı.
***
Birkaç yıl sonra -bu kadar kavga gürültü ve barışmadan-
Andre Breton'la konuşuyorduk havadan sudan. Savaş arifesinde, Okyanus
kıyılarındaydık. "Georges Bataille ( dedi bana hoş ve içten bir hareketle)
"Sade'ın hemen yanı başında bizden biridir."
***
Bir gün, bir siparişle ilgili olarak Blake'in bir
özdeyişinden etkilendim: "Sabanı ölünün kemikleri üzerinden geçirin" (bu
desen ondan hiçbir zaman ayrılmamıştı). Bu nedenle Georges Bataille'la ilgili
bu çok önemsiz hatıralara bu kadar iddialı bir başlık atmakta bir sakınca
görmedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder