Andre Masson & Georges Bataille

SABANIN DEMİRİ

Yitirdiğimiz bir dostumuz üstüne yazar­ken, onu çok iyi tanıdığım ve bu konuda bir otorite olduğum iddiasında değilim. Bu ya­zıda çok yakın bir çalışma arkadaşlığının anılarıyla karışık konuşmalardan kırıntılar bulacaksınız; belki biraz ilginç gelebilir size bu.

Georges Bataille'da yaşamın eğretiliğinin verdiği acı duygusuyla birleşmiş açık seçik bir bilinç ve düşünme yetisi vardı.

Çok ender rastlanan bir niteliktir bu.

Bu önemsiz, düzensiz, dağınık hatırlat­malarım nedeniyle beni bağışlayacağından kuşkum yoktur; yitip gitmiş yılların tozları, esen rüzgârın önüne atılmış bellekten kalın­tılar. Evet, onun büyüklüğü ve önemi ya­nında ne kadar basit ve anlamsız kalıyor bu düşünceler.

Masson'dan Bataille

























* * *

Bir yeraltı krallığıydı onunkisi ve hâlâ da öyledir. Belirsizliğin ta kendisidir krallığı. Önde gelen filozoflardan bazıları onu lirik bir şair, en işlek şairler de bir filozof olarak görüyorlardı.

Gerçekten de sezgi gücüyle (şairliği mes­lek edinmiş olanların yoksun oldukları ama kurnazlıklarıyla sahipmiş gibi göründükleri yetenek) bir şairdi ama Sokratesçi anlamda bir filozof olmadı hiçbir zaman. "Açıklana­maz olanı açıklamak ve tanrısal ve kutsal olan şeyi insanların ellerine koymak iste­yen" Empedokles'i Platon'a yeğlerdi kesin­likle.

Georges Bataille, Nisan 1936'da, Tossa de Mar'a beni görmeye geldi. Burada güzel, mütevazı ve eski bir Katalan evinde kalıyor­duk.

Eski bir proje olan Acephale'i derleyip to­parlamak, gözden geçirmek istiyordu be­nimle birlikte.

Günlük konuşma ve tartışmalarımızı yaptığımız mutfağın yanındaki odada kalı­yordu. Kemirici, yiyip bitirici iki resim çalış­ması arasında, keyiflenip, coşup şarkı söyle­memden çok hoşlanırdı. Don juan uvertürü çoğu zaman zor bir denemeden geçirilirdi, ya aryalar! Olsun, "bu yaşamdan bize düşmüş olan şeyi hayranlığa açılan bir meydan okumaya bağlıyor!" Ve ayrıca benim için söz konusu olan ldol'ün resmini yapmaktır.

Acephale’i yapmak! Daha sonraları Geor­ges Duthuit alayla "Acephale'cik" demişti buna, tasarlamak kolay değildi Acephale’i.

Gözümün önünde hemen öyle başsız bir biçimde dururken canlandırıyorum onu, ama bu kuşku ve sıkıntı verici başı nereye koymalı? - Karşı konulmaz bir biçimde cin­sel organın bulunduğu yere (gizleyerek) yerleşiyor bir "ölü başı”yla birlikte. - Ama kolları ne olacak? - Bir eline (sol) kendiliğinden bir hançer alıyor; öbür eliyle alevler içindeki bir yüreği yoğuruyor (bu yürek İsa'nın yüreği değil, efendimiz Dionysos'un  yüreği). Bu baş (geri dönüyorum) insanlarda her zaman yüreğe ve cinsel organlara kadar uzanır. Yürek ve taşak: birbirlerine çok benzeyen şekiller. Bilmiyorlar bunu, güzel bir oyun olabilir onlara! Göğüsler fantezilerime göre yıldızlarla donanıyor.

-Bütün bunlar iyi güzel ama karın kısmı ne olacak?- İş ona kalsın, Bizim bir araya  gelişimizin simgesi olan Labyrinthe'in toplantı yeri olacak karın.

Hemen anında, orada, Georges Bataille'ın gözleri önünde çizilen bu desen onun hoşuna gitme şansını buldu.

Kesinlikle.                              



Dostumun yapıtına yakın olanlar -olağanüstü bir cimrilikle dağıtıldığından ender bulunabilen yapıt- bu hiç duraksamasız kabul edişin nedenini anlayacaklardır. Acephale için çaba harcama, araştırmalara katılma ricasında bulunduğu insanların uzak durması..

Acephale, tahmin edildiği gibi, üç kez çıkabildi ancak. Ama çok güzeldi! Kendi payıma Georges Bataille'ın benden istemiş olduğu (derginin tek illüstratörüydüm) Acephaleques desenlerime devam etmediğim için üzülüyorum biraz çünkü Acephale'cik'ten Zerdüşt'e ve Maldoror'a yaraşır pırıltılar fışkırıyordu. Acephale'i üç kapağın dışında iç sayfalarda, gözüpek, serüvenci bir görünüm içinde çizmiştim. Bir keresinde bir  uçurumun iki yakası arasına atılmış bir kılıcın üstüne çömelmiş vaziyette çizdim ve resmin altına da şu yazıyı koydum: İki ağzı keskin kılıç köprüdür; bir keresinde de organlarını dört unsura adayarak patlıyordu tam anlamıyla, gene bir iç sayfa düzenlemesinde sarhoşluk ve ölüm tanrısıyla özdeşleşiyor­du..





 Acephale'den sayfalar ve Masson'un çizimleri


Acephale'in birinci sayısı: "Kutsal Büyü"
ikinci sayı: "Nietzsche ve Faşistler"
üçüncü sayı: "Dionysos"                  
çıkmayan dördüncü sayısı benim önerdiğim başlığı taşıyacaktı: "Erotik Toprak".                         

Trajik Yunanistan -karanlık mitler ve
kaygı verici gizemler- gündemimizdeydi. Burada şunu da hatırlatmak yerinde olur: Minotaure dergisinin adını koyan da Bataille'dır (önceleri gerçeküstücü ayrılıkçıların projesiydi bu ama...).

* * *

Kara ya da pembe eros- Georges Bataille için erotizm bir "özellik" değildi. Ama onu oraya hapsetmek istediler.

Hiç kuşkusuz o, zamanımızda bu tensel taşın ağırlığı üstüne herkesten fazla düşünüyordu.
Aykırı davranma duygusuna ondan da­ha fazla sahip olmuş başka biri çıkmış mıydı? - Martin Heiddeger'in o kibirli yapıtlarında, bu temel taşla ilgili olarak sessizlik­ten başka bir şey olmadığını düşünmek yeterlidir.

Georges Bataille bu müthiş ve sonsuz çe­kim ve itim oyunlarından -şeytani terazi ürkütücü zar atımı- ciddi bir biçimde söz ediyordu ama konuya zaman zaman da ha­fiflik ve alaycılıkla bakmakta sakınca gör­müyordu.

Şöyle demişti bir gün bana: "Niçin bu ka­dar insan numaradan ya da içtenlikle çap­kınların kadınları baştan çıkarmalarına kızı­yor? Düşünelim bir kere: gösterdikleri özen­le bir bakire kadın oluyor. Böylelikle yalnız ve kapalı bir insanı özgürlüğüne kavuşmuş biri haline getiriyorlar. Hayat verdikleri bu yaratık piyasaya çıkarılıyor. Bütün genç kız­ları hayalet olmaktan çıkarıp herkesin zevki için cinsel bir gerçeklik durumuna getiriyor­lar - bütün erkeklerin ortak iyiliği."

Öyle ki bu ışıkla Don Juan "güçlü tutku­suyla" insanlığın hayrına çalışan biri olu­yor; bu büyük kız bozucu (cahil) Yaşamın Devamını sağlıyor. Onu çekiştirenlerse, nankörlük ucubeleridir..

Şöyle karşılık vermiştim ona: eğer kadın, erkekten, olabildiğince yüce bir yaratıksa -Nietzsche'nin inancı budur- ve madem ki geleceği taşıyorsa, bedenlerin birleşmesiyle ilk tanışmasında soyulmamalıdır. Ve sonra bu riske (bir çocuk yapmak) layık olup ol­madığımızı bilmemiz gerekir..

Aniden verdiğim bu masum ve mistik karşılığı bitirince gülmekten kırıldı. Tama­men ona özgü bir gülüştü bu...

* * *

Kutsallık, sefahat, harcama kavramı - Yalnızca iş, askerlik, ve başka hizmet zorunluluklarına indirgenmiş bir dünyada yeniden Şölen'e açılmayı sağlayacak çatlağı bulmak.

Bilinçsiz ama anlamlı bir simge: gerçeküstücülerin mitolojisi içinde yer alan De Chirico'nun kahramanları payandalar, koltuk değnekleri, ortopedik aletler sayesinde ayakta durabilirler ancak. Tanrının zavallı çeyrekleri! Büyük harflinin şatafatlı ölümü, ressamların, toplumbilimcilerin ve şairlerin ummadıkları kadar çok sorun yaratmıştır. Çeşitli okullara gelince, onlar pek sefahat düşkünü değiller.

***

1929'da Gerçeküstücü gruptan kopunca kendi içime kapandım ve bir albüm için Ölen Tanrılar'ı çizdim: Minotauros, Osiris, Orpheus, Mithra, İsa. Georges Bataille'dan hem bir başlık hem de bir önsöz istedim. Böylece Kurbanlar çıktı ortaya. Bu ofortlu gravürlerin yapıldıktan sonra baskı ve yayımlanma işi gecikti. Sonunda en çok kırılmış dökülmüş yirmi tanesi kaldı sanıyorum, gerisi de çöplüğe atıldı.

Bununla ilgili olarak unutmak istemediğim olay şuydu: yazısını verdikten sonra, Georges Bataille'da bir açıklama istemiştim. Yalnızca birinci bölümü anlayabildim ve hayran kaldım; ikinci bölümden hiçbir şey anlamadım demiştim. Bu sözlerime verdiği karşılık şuydu: "Ben de bir şey anlamadım."

***

Bilinç Yitimi - 1925'te doğmakta olan Gerçeküstücülüğün önündedir: Ortada kalacaktır. Bağlanmamıştır. Fontaine sokağındakiler için zaman bir rakip: Blomet sokağındakiler her zaman bir dost.

"Dada? O kadar aptalca değil", Georges Bataille ilk görüşmemizi bu sözlerle noktalamıştı. (Michel Leiris onu Blomet sokağındaki atölyeme getirmişti, kendisine bitkin düşmüş bu hareket hakkındaki düşüncesini sormuştum.) Böylece bir Zen rahibine yaraşır bu unutulmaz yanıt geldi. Buna bir kez daha dikkat çektiğim için bağışlasın beni. Büyük yankılar uyandıran bu yanıt Dada'nın meşru çocuğu, onun ihtirası ve sınırları (Dada Gerçeküstücülüğün çocukluk hastalığıydı) olan gerçeküstücülüğün ilk adımlarından başlayarak ilgi çekiyordu.

Evet,  o kadar aptalca olmayan Dada, ve "zihinsel" gerçeküstücülük. Burada bugün modanın tüm lütuflarını gören Acılığın vokabülerini kullanıyorum. Marie Antoinette'in önderlik oyunu gibi biz de Zen'i oynuyoruz)

Israr ediyorum: Georges Bataille'ın göklere çıkardığı bu zihinsel-olmayan (Acephale en keskin araştırmaydı) Zen öğretisinin merkezinde olan bu zihinsel-olmayan  -

Bir süre sonra, "cehennemler" ustası Farnand Fleuret'ye göre Apollinaire'in Les onze mille verges'inden sonra töredışı edebiyatın başyapıtı olan l' Histoire de l'oeil'ün (Gözün Hikayesi) illüstrasyonlarını yapıyordum. Kısa süre sonra da: l'Anus Solaire.

Georges Bataille bu kez de Institut'nün ürkek bilgiçlerini karşısına alan, sapkın gerçeküstücülerin Minotaure'dan önceki alaycı sığınağı şaşırtıcı dergi Documents'ı çıkardığında, Ortodokslardan gelen bir cezalandırma seferine çıkarıldı.

***

Birkaç yıl sonra -bu kadar kavga gürültü ve barışmadan- Andre Breton'la konuşuyorduk havadan sudan. Savaş arifesinde, Okyanus kıyılarındaydık. "Georges Bataille ( dedi bana hoş ve içten bir hareketle) "Sade'ın hemen yanı başında bizden biridir."

***

Bir gün, bir siparişle ilgili olarak Blake'in bir özdeyişinden etkilendim: "Sabanı ölünün kemikleri üzerinden geçirin" (bu desen ondan hiçbir zaman ayrılmamıştı). Bu nedenle Georges Bataille'la ilgili bu çok önemsiz hatıralara bu kadar iddialı bir başlık atmakta bir sakınca görmedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder