Toplama Kamplarındaki Çıplaklık

Duş için sıra beklerken, çıplaklığımızı iliklerimizde duyumsamıştık: Artık çıplak vücutlarımızdan başka gerçekten hiçbir şeyimiz kalmamıştı; tüyümüz bile yoktu: sahip olduğumuz tek şey, kelimenin tam anlamıyla çıplak varoluşumuzdu. Viktor E. Frankl




Kaynağı belirsiz bir fotoğraf; ilk bakışta sürrealist bir filmden seçilmiş kareyi anımsatıyor - maket-figürler! Hayır, kaçınıl­maz sonun eşiğinde, düpedüz gerçek insan bunların hepsi; can­lı, ama nicedir hiçbiri hayatta değil.

Toplama kampına düşen insan hep iki defa ölür; biri türsel, diğeri fiziki. Önce kendi türüne veda etmek zorundadır insanoğlu; gaz odasında son soluğunu veren kişi, çoktan insan olma­nın ayrıcalığını yitirmiştir bu cehennemde; çünkü daha ilk gün­den numaralanmış bir yaratıktır buraya düşen kurban. Her tu­tuklu, vücuduna dövmeyle kazınmış numaradır ilkin: SS görevlisi, tutuklu hakkında herhangi bir işlem söz konusu olduğunda, mahkûmun yüzene değil, numarasına bakar sadece. SS subayı ya da tutukluların en acımasız ve hayvani olanları arasından bir işkence makinesi olarak seçilmiş kapo, karşısındaki insanı kâh soyup, kâh diri diri yakan amansız bir cellattır.

Soymak, kendi bedenine fırlatılmış insanı orada ezip yok etmenin en emin yoludur toplama kampında; çıplak beden, böylelikle önce sahibine yabancılaşan dayanılmaz bir acı kayna­ğına dönüşmüştür, çıplaklık, kayıtsız teslimiyetin tenden aldığı intikamdır şimdi.

Fotoğrafa baktıkça, ilençli bir dünyanın simgesini çağrıştıran bu çıplak bedenlerde, kendi varoluşumuzdan utanmaya baş­lıyoruz. Academie'de güzellik ideasının rehberi olan çıplak vücut, mahremin zorla teşhiri ile utanç vesilesidir artık. Bu bağlamda, çaresizliğin göstergesi olarak çıplaklığa mahkûmiyetin teşhiri, seyredilen için katıksız bir cehennem mezalimidir hiç kuşku­suz. Dolayısıyla, bu apaçık olgu, izleyenin de çıplağa farklı göz­le bakmasını önler; zorla soyunmuş olanda orası kendiliğinden kaybolmuştur; bedenin önce mahrem yerlere yıkılması nede­niyle, hazza aracılık eden her şey çöküntü altında kalmıştır, böylece baskı yoluyla teşhir edilmek zorunda bırakılan vücut, bir seyir objesi bile olmaktan çıkan hiçtir sonuçta.

Az sonra nefesini verecek olan bu masum insanlar, çıplak olduklarının bile farkında değiller artık; soyunmuş olmalarını büsbütün acıklı hale getiren de bu zaten. Ölüm korkusu hepsinin yüzünde tuhaf, açıklamakta zorlandığımız bir apathia'ya dö­nüşmüş; edep yerlerini çoktan unutup, birazdan SS subayının vereceği komutu bekliyorlar: marş, marş!


Sıkılgan bir insan en fazla eline yer bulmakta güçlük çeker; tıpkı ölüme mahkûm edilmiş bu insanlar gibi. Belki hazır oldalar, ama hepsinin kolu fazla geliyor kendisine; bu yüzden koya­cak bir yer bulamıyorlar. Emre itaat etmenin tek göstergesi, ka­lan son güçle yarım yamalak sıkılmış yumruk; ondan ötesi, boş­lukta yüzen bir vücudun anlamsızlığı; çıplaklık, utanç tablosu­nun son ve en çarpıcı halkasıdır bu aşamada.

Öte yandan, kendi türünün sureti bile olmaktan aciz bu insanlar arasında cinsiyet ayrımı yapılmış olması da enikonu şaşır­tıyor bizi; aralarında hiçbir kadın yok, ama onur ve haysiyetini bu denli yitirmiş bedenler arasında hâlâ cinselliği düşünebilmek SS zulmünün son şakasıdır her halde: "Yetersiz beslenme, zih­nin sürekli olarak yiyeceklerle meşgul olmasına yol açmasının yanı sıra, cinsel dürtünün genellikle bulunmayışının da açıklan­ması olabilir. Rüyalarda, engellenen coşkuların ve daha yüce duyguların belirgin bir biçimde dışavurulmasına karşın, rüyalar­da bile tutuklular cinsellikle ilgilenmiyormuş gibi görünüyor­du." (Victor E.Frankl)

Toplama kampının mantığı daha ilk günden bellidir: İmha edilmesi gereken bir vücutta saç, tüy, kıl, vb. her şey fazlalıktır; bu nedenle vücudun her yerinde sürekli ustura gezinir. Bunca eziyet arasında sinekkaydı traş, meşum sonu ertelemenin en sağlam yoludur; fırınlar önce çürük insanları yutmaktadır. Yine o günleri yaşamış adsız bir kahramanın arkadaşlarına uyarısını anımsayalım: "Mümkünse her gün traş olun; bu iş için bir cam kırığı da kullanmanız gerekse... bunun için son ekmek diliminizi vermek zorunda kalsanız da traş olun. Daha genç görünürsünüz ve kesikler yanaklarınızın daha kırmızı gözükmesini sağlar. Ha­yatta kalmak istiyorsanız bunun tek bir yolu var: çalışmaya elve­rişli görünmek."

Ne var ki, soy/un/ma sürecinde her türlü kıl ve tüyün kazınması, elbiseden sonra gelen ikinci aşamadır sadece; asıl çıp­laklığa geçiş biraz zaman alır; önce ölüm orucu vardır sırada: deri altının son yağ tabakaları da eriyince üzerine deri ve pa­çavra geçirilerek gizlenen birer iskelete dönüşünce, vücudumu­zun kendi kendini nasıl yediğini gözleyebiliyorduk. Organizma kendi proteinini sindiriyordu; kaslarımız yok olmuştu." (Victor S. Frankl) Besbelli: Deri, ancak kemiği örten bir zar tabakası haline gelinceye kadar inceldikten sonra soyunmaya geçiş ta­mamlanmıştır; yani yalnız ölüme değil, çıplaklığa son adımı at­mak da zahmetli bir ön hazırlığı gerektirir SS düzeninde.






Yine de ne zaman, hangi kampta ve kimin tarafından çekil­diği belli olmayan bu müthiş fotoğrafta bizi en fazla etkileyen şeyin pek fazla değişmediğini görüyoruz: çıplak insan vücudu, yalnız academie'de değil, otopsi masasından morga kadar daha birçok yerde nesnel bir incelemenin konusu olabilir hayatımızda, ama hepsinin bölüştüğü saygın bir ortak payda vardır hep: Bir baskı aracı olarak seyreden/seyredilen ayrımı, çıplak karşı­sında geçerliğini yitirmiştir.


Çıplak bedenle kurduğumuz ilişki, her defasında bir insan­lık sınavıdır esasen.

*
Mehmet Ergüven

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder