Devletin bunalıma girmesinden önceki bu birkaç yıl zarfında
düşmanlarımın beni ömür boyu uçarılıkla suçlayacakları bir karar aldım ama bu
karar hesaplı bir karardı ve her tür saldırıyı gidermek amacıyla alınmıştı.
Birkaç ay için Yunanistan'a gittim. Görünürde, bu gezinin hiçbir siyasal amacı
yoktu. Eğitim ve eğlenceyi amaçlayan bir geziydi; Plotina'yla paylaştığım bazı
kitaplar ve mezarlardan çıkarılmış çanaklarla geri döndüm. Bana verilen tüm
onurlar içinde, gerçekten sevinerek kabul ettiğim orada edindiğim onur oldu;
beni Atina'nın dokuz hakiminden biri yapmışlardı. Birkaç ay, zevk içinde, fazla
sıkıntıya girmeksizin yaşamak için kendi kendime izin verdim;
yaban lalelerinin kapladığı dağ yamaçlarında yürüyüşler yaptım, çıplak mermere dokundum dostlukla. Khaironea'da Kutsal Taburun antik çiftinin dostlukları karşısında derin düşüncelere daldım; Plutarkhos'un konuğu olarak iki gece geçirdim. Kendi Kutsal Taburum vardı ama genellikle olduğu gibi tarih benim için yaşamın kendisinden daha etkileyiciydi. Arcadia'da ava çıktım, Delfe'de dua ettim. Eurotas'ın kıyısında, Sparta'da, çobanlar, kavalla çalınan bir hava öğrettiler, garip bir kuş şakıması; Megara yakınlarında gece boyu süren bir köy düğününe katıldım; geleneklerine bağlı Roma'da hiçbir zaman yapamayacağımız danslar yaptım yanımdakilerle.
yaban lalelerinin kapladığı dağ yamaçlarında yürüyüşler yaptım, çıplak mermere dokundum dostlukla. Khaironea'da Kutsal Taburun antik çiftinin dostlukları karşısında derin düşüncelere daldım; Plutarkhos'un konuğu olarak iki gece geçirdim. Kendi Kutsal Taburum vardı ama genellikle olduğu gibi tarih benim için yaşamın kendisinden daha etkileyiciydi. Arcadia'da ava çıktım, Delfe'de dua ettim. Eurotas'ın kıyısında, Sparta'da, çobanlar, kavalla çalınan bir hava öğrettiler, garip bir kuş şakıması; Megara yakınlarında gece boyu süren bir köy düğününe katıldım; geleneklerine bağlı Roma'da hiçbir zaman yapamayacağımız danslar yaptım yanımdakilerle.
herber list
Cinayetlerimizin izleri her yanda görülebiliyordu. Korinthos
duvarları Nummioslar tarafından harap edilmişti ve Neron'un rezil gezisi
sırasında örgütlenen heykel hırsızlığı kutsal yerlerin boşalmasına neden
olmuştu. Yoksullaşan Yunanistan, dalgın bir incelik, aydınlık bir sezgi ve
dingin bir haz içindeydi. Güzel söz söyleme sanatçısı Isaeus'un öğrencisinin
sıcak bal, tuz ve kuru üzümün ilk kez kokusunu ciğerlerine çektiği dönemden bu
yana hiçbir şey değişmemişti; kısacası yüzyıllardır hiçbir şey değişmemişti.
Cimnastikhanenin kumları her zamanki gibi sapsarı, pırıl pırıldı; Phidias ve
Socrates artık oralarda görünmüyorlardı ama antreman yapan genç adamlar
güzeller güzeli Kharmides'i andırıyorlardı. Zaman zaman Yunan ruhunun, dehasını en uç sonucuna, mantık kıyasına götürmemiş olduğu duygusuna
kapılıyordum; ekinler hala toplanacaktı; güneşte olgunlaşıp biçilmiş buğdaylar
o güzel toprağın, Eleusinia'nın gizli zenginlikleriyle karşılaştırılınca pek
fazla bir şey değildiler. Yabanıl düşmanlarım Sarmatlar'ın arasında bile, Apollon görüntüsü
ile bezenmiş aynalarda, eksiksiz biçimde vazolarda Yunanistan'ı donuk bir
güneş ya da kar gibi pırıltısını bulmuştum. Barbarları helenleştirmek ve
Roma'yı Atinalılaştırmak olasılıklarını görebiliyordum, böylece dünyaya, kendisini canavar, biçimsiz
ve tembelden ayırt edebilmiş bir yöntem tanımı, politika düzeni ve güzellik
kuramı yaratmış tek kültürü yavaş yavaş kabul ettirebilecektik. Yunanlıların en
ateşli saygılarında bile her zaman sezinlediğim hafif hor görme beni hiçbir zaman kızdırmadı;
doğal buluyordum. Onlardan beni ayırt eden ne denli iyi yanlarım olursa olsun
bir Egeli denizci kadar ince ve kurnaz, Agora'da otlarını satan adam kadar
akıllı olamayacağımı biliyordum. Sinirlenmeksizin hafif kibirli lütuflarını
kabul ediyordum ve tüm ulusumun bildiği gibi sevdiklerim karşısında
ayrıcalıklarımı hemen bırakabiliyordum. Yunanlılar'ın yapmakta olduklarını
sürdürmeleri, güzelleştirmeleri için zamana, yüzyıllarca barışa gerek vardı; o
dingin rahatlığa, soyut özgürlüklere yalnız ve yalnız barış izin verebilirdi.
Ne dersek diyelim, onların sahipleri olduğumuz için, Yunanistan, korunmasını
bize bırakmıştı. Bu savunmasız tanrıyı dikkatle izlemek için kendi kendime söz verdim.
62 -64
Çevremiz heykellerle dolu; resim ve heykellerin en
olağanüstülerinden gına getirmişiz ama bu bolluk da bir aldanma, artık
benzerlerini yaratamayacağımız bir düzine kadar başyapıtı yeniden yapıp
duruyoruz. Başka koleksiyoncular gibi ben de Villa için ve Hermaphorite ve
Kentevros'u, Niboid ve Venüs'ü kopya ettirdim. Mümkün olduğu kadar bu biçimler
müziği arasında yaşamak istedim. Yitip gitmiş teknikleri , amaçları yeniden yakalayabilecek, eskiyi bilen, geçmişin düşünce ve
yöntemlerini denemeyi özendirdim. Önceleri beyaz olarak gösterilen soyunmuş
Marsyas'ı, kırmızı mermerden çeşitlemelerini yaptırarak boyalı resimler
dünyasına yeniden mal etmiş oldum; ya da solgun Paros mermeri üzerine Mısır
heykellerinin kara kumlu görünümünü geçirerek, putu, hayalete dönüştürdüm. Sanatımız
kusursuzdur, yani tamamlanmıştır, ama bu kusursuzluk, arı bir ses benzeti, ince
bir biçimde değiştirilebilir; yine de o bulunan çözümlere beceriyle yaklaşmak
ya da geri çekilmek oyununu oynamak için fırsatımız var; denetimin ya da
aşırılığın sınırlarına kadar gidip, o güzel alana sayısız yeni yapılar
sokabiliriz. Scopas'ı akıllıca izlemekte özgür olmak ya da
Praksiteles'ten zevkle ayrı düşmek gibi insanın gerisinde birçok karşılaştırma
noktaları olması, kendi yararınadır. Barbar sanatlarıyla kurmuş olduğum
ilişkiler, her ırkın kendisini belirli konularla ve bu konular içinde
görülebilir belirli tarzlarla sınırladığına inandırdı beni; her ırka açık
olasılıklar içinde de her dönem kendi seçimini yapıyor. Mısır'da dev boyutlarda
tanrılar ve krallar gördüm; Sarmat tutuklularının kollarında gördüğüm
bilezikler habire dörtnala giden atı ya da birbirilerini yiyip yutan aynı
yılanları yineleyip duruyordu. Ama bizim sanatımız (Yunan sanatı demek
istiyorum) kendisine insanı merkez seçmiştir. Yalnız ve yalnız biz, dinlenen
bir bedenin gizli gücünü ve çevikliğini göstermeyi bilmişizdir; yalnız bizi,
yumuşak bir kaşı akıllı bir yansımanın simgesi yapabilmişizdir. Ben, bizim
yontu ustalarımız gibiyim; insan olan yeterli bana; onda sonsuza kadar her şey
benim; herşeyi buluyorum. Kentavros'un onda görüntüsü bana çok sevilen
ormanları özetler ve fırtına rüzgarları, bir deniz tanrıçasının dalgalanan
örtüsünden başka hiçbir yerde daha iyi soluk alamaz. Doğal nesneler ve kutsal
amblemler ancak insana ilişkin ağırlıklarıyla değer kazanırlar benim için;
erkeklik uzvu ve cenaze çam kozası, çeşme başında uykuya dalanları anımsatan
kuğulu vazo, sevgilisini gökyüzüne taşıyan yarı aslan yarı kartal ejder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder