GERGEDAN





Levent Şentürk'ün yazısı:

Yirmi Yıl Sonra...

Gergedan Dergisi



‘Kurallara, Hiyerarşiye ve Otoriteye Saygılı Değiliz.'

Gergedan dergisi, kuşku yok ki Türkiye'de dergiciliğin en müthiş, canlı, incelikli örneklerinden biriydi. Her satırı büyük bir ti­tizliğin, özenin, duyarlığın izini taşır. Ancak Gergedan'ın 'program'ına katmak istediği avangarda yaklaşımı, popüler kültüre avangardizmi dahil etme politikasını yansıtır. Zaten Türkiye'deki elit kül­tür yaşamının bütün sorunu da budur Gergedan'a göre, yani dünya kültürüne eklemlenememek. Burada dünya kültürünün Batı kültürü olduğunu. Batı-dışına bakışların da yine Batı'nın dolayımıyla gerçek­leştiğini söylemek yanlış olmaz. Bir önceki sayıdaki yazımda belirtti­ğim gibi, bu Doğu-Batı yarılması izleği, sadece bize Özgü değildir, uzak metropol elitinin esas merkez bellediği öteki metropole hasret­le baktığı her yerde bu türden vurgulara rastlanır.' Yirminci yüzyılın son çeyreğinde İstanbul'da da ortaya çıkar, yirminci yüzyılın ilk yıllarında Viyana'da da. Gergedan'a -ve devraldığı ortamın yerleşik elit söylemlerine- göre, avangard Batı’da vardı, orada öylece getirilmeyi bekliyordu, yerli olansa bu avangardla yan yana iyi gidecekti. Sonun­da Gergedan bulunan sermaye desteği ile yayın hayatına başlar. Gergedan, medya patronu Dinç Bilgin'in ‘mesen'ce desteğinden ya­rarlanır.

1980'lerin Özallı Türkiye'sinde kültürlü insanlar, ister sağcı ister sol­cu olsun, Gergedan'la kültür motorunun sesini yakından duyacaktır. Tekelci, rıjit devlet medyasının susturduğu, sindirdiği ve görmezden geldiği insanlara sirayet etmiş olan korku kültürünün yarattığı bitim­siz bir yorgunluk ortamından söz eden Gergedan, totalitarizme dire­nirken, bir yandan da kültürü ’hepsi bir arada' sunar. 'Yeryüzü kültü­rü' Gergedan'ın sloganıdır ama dergi ‘slogandan nefret eder. Bu zo­runlu olarak Gergedan'ı kültürel çeşitliliğin temsilcisi haline getirir. Ama çeşitliliği temsil sorunu, derginin programının belki de en kırıl­gan noktasını oluşturacaktır. Bu programla ilgili tartışmanın sürüp gittiği, zaman zaman okura editöryal pencereden yansıtılır. Gergedan'ın başlıklar açtığı üretim alanlarına tek tek yatırım yapıla­maz. Aynı anda dört dergi birden çıkarma (sanat, edebiyat, felsefe
ve güncel kültür) riski alınamayacağına göre, tüm bu dergileri bir dergi içinde 'eriterek' sunmak gerekir. Nitekim bu bölünme, ancak çok daha yaygın bir parasal ağ mekanizmasıyla, Yapı Kredi Bankası'nın yayıncılığındaki dönüşümle mümkün hale gelecektir. Böylece, gelgitli macerasına rağmen, hedefini gelecek on yıllarda bulacak olan, dilin egemenliğine ve yayılımına dayalı kültür endüstrisinin to­humlarının sağlıklı biçimde geliştiği ortam Gergedan modeli olmuş­tur. Gergedan'ın pek çok kalıcı başarısı var ve kuşkusuz bu yazının amacı ne bunların tümünü sıralamak, ne de bunları uzun uzun, eleş­tirel bir biçimde tartışmak. Ama kabaca üç başlık belirlemek müm­kün.

Tekno-elit Popülerlik

İlki, medyanın doğru seçilmesiyle gelen 'fiziksel' başarıdır. Kuşe kâ­ğıt ve renkli baskının doyurucu şekilde kullanımı {renkli sayfaların gücü, derginin geri kalan bölümünün siyah beyaz olduğunu unuttu­rur). bilgisayarın grafik tasarımda erkenden devreye sokulması. Ama hepsinden önemlisi, sınanmış bir kültürel dergi kalıbının be­nimsenmesi sayesinde gelen başarı. Gergedan, bütün yeni medya teknolojilerini kullanırken, kendi gerçekliğini önceden tasarlanmış bir giysi içinden yapar, riski azaltır. Yerel ortama yeniden ve ayrılmamacasına bağlanma riskine girmek yerine hazır bir dergi giysisi bu coğrafyaya ‘uyarlanır'. Böylece seçilen format işlevini yerine ge­tirir ve yaygın biçimde devreye girer.

Gergedan okurundan şunu yapması istenmektedir: Mevcut laik ikti­dar biçimlerinden kopmadan, yerleşik dinci zihniyetten zarar gör­meden ve militarizmi körükleyen milliyetçiliklere prim vermeden ‘evrensel’e geçerek özgürleşirken, bu ihtiyacını popüler bir kültür medyasıyla tatmin etmesi. Dergi adeta pazarla (Siyah Dorsa'yla) en­telektüel içeriğin uzlaşmaz olmadığını kanıtlamak için tasarlanmıştır. Gergedan haklı çıkar, ama 1990'larda ve 2000‘lerde bu sayılan üç başat ideolojik durumun tüm karışımları, popüler kültür alanında zengin biçimde üretilmeye devam eder. Gergedan'ın popüler ve elit bileşimi Kültürel üretimi, her üçünden de sıyrılmayı vaat eder etmesi­ne ama bünyesinde muhafazakârlıklar barındırmaktan da kurtula­maz. Bunlardan en dikkat çekici olanı, Gergedan'ın kalıcı ve kaliteli edebiyatı erkek olmakla bir sayan bakışıdır. Bu nitelik, elbette Gergedan'a mal edilemez, zaten ortamda mevcuttur, özel olarak bir ayrım­cılık icat edilmiş delildir. Yalnızca mevcut ayrımcılık kalıpları yeniden üretilir. Ama bu, yayınlanan sayılar boyunca kadınların varlığının temsili düzeyde kaldığı gerçeğini değiştirmez. Gergedan'ın programı aslında zaten mevcut olan kültürel cinsiyetçiliği sürdürmekte miydi? Bu noktada, büyük ‘yeryüzü kültürü' sloganı anlamını yitirir. Gergedan'ın işaret ettiği yeryüzü haritasının ağırlıklı olarak Kuzey yarımkü­renin Batısı olduğunu düşünmemek elde değildir. Gergedan'ı içerme­diklerini neden ve nasıl içermediği bakımından da anlamaya çalışabiliriz. Sözgelimi, Duygu Asena'nın feminist söylemi birkaç sefer lobutlanır. Lobutlamak, bowling oyununu hatırlatır. Duran yuvarlak hatlı lobut kümesine uzaktan hedef alarak fırlatılan gülle benzeri top, güç­lü bir eril metaforu da ifşa eder ister istemez. Kadın yazarların işgal ettiği sayfaların tüm yayının bir sayısını doldurmadığı da aynı şekilde inkâr edemeyeceğimiz bir gerçektir. Derginin en büyük entelektüel kozu olan şiir üretimine yakından baktığımızda, bugünkü manzara­dan hiç de farklı olmayan bir durumu görebiliriz. 'Ali Veli Kırkdokuz Elli' formülünün bugün de şiirde ana akım yayıncılığı temsil ettiği gözlerden kaçmamaktadır. Şiir yıllıkları, hiç şaşırmadan bu ezberi yıllar sonra da yinelemeyi sürdürür.

Gergedan’da ilk sayıda Derin Terzioğlu'nun şiirine 'yeni' başlığı altın­da yer verilir. Bundan sonra, bir kadın şaire 3. sayıda, ona da çeviri olarak rastlarız. Bir tek 7. sayıda telif şiir yayınlayan Gergedan (Gam­ze Beyhan), Nilgün Marmara’nın şiirine öldüğünde eğilir. Bunların dı­şında çeviri şiirler görünür ancak bu oran 3/60'tır (telif şiiri yayınla­nan kadın/erkek sayısı). Sevin Okyay ve Füsun Akatlı, çoğu sayının kadın yazarlarıdır. Tüm programda kadın yazarların varlığı %10'u aş­maz. Sınırları zorlama konusundaki iddialı söylemler burada da iflas eder. Ama Gergedan içerik açısından öylesine zengin ve renklidir ki ancak 'kötü niyetli bir bakış' bu durumu fark edebilir.

Kültüralizm
  
İkinci nokta, önceden güzergâhı saptanmış yayın politikasıyla sağla­ma alınan 'kültürel' başarıdır. Avangardlığın sevdiği deyişle 'yayın çizgisi’nin varlığı önemlidir, daha ilk sayıdan böyle bir 'çizgi'nin varlığı alternatif bir doğrular rejimi içinde kalınacağı, iktidarın yaratmak istediğine direnen tüketicisine haber verilir. 1980'lerde bunu bilmek okur için önemlidir. Çünkü kaliteli edebiyat/sanat/felsefe ürünlerinin telif ve çeviri karışımı içinde ustaca harmanlanıp 'birleştirilmesi' sayesinde. 12 Eylül'ün dağıttığı entelektüel cemaatle beraber daha ge­niş bir genç kuşak, popüler+elit kültür ortamına yeniden bağlana­caktır. Gergedan bu işlevi bayağılık olarak tanımladığı şeyi popüler kültürden kazıyacak biçimde yerine getirmeyi hedefler ve kendi ül­kesinde ‘yeryüzü kültürü’ ürünlerini tüketir hale gelerek hayatla ba­rışık kalacak, 'Gergedansal' globalizmin dünyasına eklemlenecektir. Bu öylesine önemli ve temel bir aciliyettir ki, bir Modern Dünya Ede­biyatı Antolojisi yayınlanır. Siyah kapaklı, 864 sayfalık devasa bir cilttir bu. Her bakımdan etkileyici olan bu cilt, Gergedan okuruna abonelik armağanı olarak hazırlanmıştır. Ama bu anıtsal aşırılıkta bi­le aynı cinsiyetçi seçmecilik kendini belli eder: Oran daha da çarpıcı bir boyut alır. 170'e yakın yazar ve şairden yalnızca 10 tanesi kadındır. Cildin kapağında Joyce'un Finnegans Wake adlı yapıtından bir elyazması, arka kapakta da bir ‘somut şiir' örneği görünür. Düzyazı ve şiirin avangard görsel örnekleri kapağı süsler. 1980'lerde mo­dernliğin, dünyanın, edebiyatın ve antoloji fikrinin nasıl bir coğrafi panoramayla eşanlamlı olduğunu görmek için, seçilen örnekleri bir dünya haritasında kodlamak epey fikir verici olurdu. Avrupa-merkezciliğin bu seçimlerde normu oluşturduğu hemen göze çarpar. Dünyanın geri kalanının, gerçek bir istisna oluşturduğuna inanıldığı bellidir. Türkiye ise, bu istisnai durumun, üçüncü dünyalı olma acısı­nın bir an önce dışına çıkmalıdır, yoksa çok geç olacaktır, vs.

Bugün bir Modern Dünya Edebiyatı Antolojisi hazırlanacak olsa, bu isimlere Avustralya'dan, Afrika'dan, Uzak ve Yakın Doğu'dan, kutba yakın ülkelerden, Okyanusya'dan birçok ismi katmak mümkündür. Ama böylesi bir seçmecilik bile, antoloji fikrini haklı çıkartır mı? An­toloji yayınlamanın, ideolojik tercihleri yansıtmaması düşünülemez. Dünyanın ortasına karşı dünyanın kıyısının atağa kalktığı 2000'li yıl­larda internet tüm antolojilerin sonunu getiren antolojidir. Üstelik, artık herkes bir antoloji olmaya adaydır ve kimsenin bizim için nele­rin okunmaya değer olduğunu ilan etme zahmetine girmesine gerek kalmamıştır. Böylece, kültür adamlarının yapacak daha önemli işleri­ne gömülmeye bol bol zamanı kalmış bulunmaktadır. Bu ilginç cildin belki tek bir mesajı vardır: Yaratıcı karanlıktır. Cildin tümüyle çeviri olması da açık bir mesaj: Dışarıda bir dünya var, bu dünyanın güçlü bir toplamla ansiklopedik olarak ortaya konmasının vakti gelmiştir. Bir dergi için daha kültüralist bir meydan okuma dü­şünülemezdi herhalde. Dönemin kapalı aile yaşantısında bilginin en yaygın tüketim biçimi ansiklopedidir. Her şey saklanır ve ciltlenir, değer haline getirilip sabitlenir. Ansiklopedizm kodlanmışlığın en somut halidir. Ve ansiklopedi, hangi marjinal toplamla yapılırsa ya­pılsın, hep dışarda bırakma fikri üzerine bina edilir. Gergedan da doğal olarak kendi ansiklopedisini yaratmak istemiş ve bunu başar­mıştır da. Bu nokta bir başka önemli eleştirel ekseni oluşturmakta­dır. Modern Dünya Edebiyatı Ansiklopedisi, Gergedan'ın boynuzu­nun ucundaki dünyaydı, mitolojik bir dünya tasarımıydı, bir ucundan ötekine kolay kolay kat edilemeyecek denli genişti. Belki de Gergedan'cıların tahammül edemeyeceği tek şey, cılız bir cilttir. Gergedan siyah bir kapakla sunulmuştur. Dönemli Yayıncılığın da kapakları siyahtır. Keza aynı grafik anlayış, Gergedan'ın devamı ol­duğu düşünülebilecek Argos ve sonraki dönemlerde Sanat Dünyamız, Cogito, Kitap-lık gibi dergilerin siyah zemininde de sürmüştür. Siyah neredeyse nötr bir renk olarak normalleştirilir. Neden siyah? Bu soru, eleştirel bir şekilde ve inatla sorulmaya değerdir.

Yeni Bir Kültür Kanalı

Üçüncü ve son temel nokta, Gergedan'da yeni bir yayıncılık ahlakı­nın kendini belli ediyor olmasıdır, ülkedeki kaliteli yayınlara destek vermek de Gergedan'ın yayın politikasında göze çarpar. Devlet aygıtının yaya kaldığı alanda esas üretimi yapma bilincine erişmiş ol­mak, sayılan üç büyük yerel anaforun aşağıya çekmesine direnmek görev edinilir. Bir anlamda, özel televizyonlardan önce bir özelleş­menin denendiği liberal bir ortamdır. Yine de Gergedan, bir popüler kültür dergisi ne kadar açık sözlü olabilirse, o kadar açık sözlüdür. 12 Eylül darbesinin şokunu iktidarın dışına şiddetle itilenler henüz atlatabilmiş değildir, bunu ancak sermaye desteğiyle programını tüm topluma yayma ayrıcalığına erişmiş avangardlar yapabilir. Ama onlar bile bu özgürlüğü çokça tadamaz. Çünkü militer sansür ve TRT'nin mutlak egemenliği, ortamı hegemonik şekilde kuşatmış durumdadır, öte yandan Gergedan’ın avantajı, merkez sağın ege­menliğindeki medya araçlarını alışılmadık biçimde entelektüellik le­hine kullanarak, sağın ve solun klişelerini zorlamadan yeni bir kapi­talist ve entelektüel üretim kanalı açmak olmuştur.

Lobutlamak

Derginin en sonundaki ‘lobutlarla', zaman zaman ’had bildirerek' çı­kışlar yapılır, kara mizahi bir ortama işaret edilir. Lobut, kafalarına lobut fırlatılmaya hak kazananlara hitaben yazılır. Burada, biraz sert bir magazinci-başöğretmen tavrı devreye girer. Lobut'taki dil, aslında yayıncılık dünyasının mutfağındakilerin gündelik dilidir. Olayları, 'öteki'ni gündeme getirmenin ve ötekinin varlık alanına meydan okumanın en olağan yoludur. 'Lobutluyorum, öyleyse va­rım' - belki de sözel kültür yaşamının, özel radyolara içkin bir duru­mun ürünüdür. Sivil yaşamın krizlerinden eğlencelik durumlar üre­tilmiştir. Ama lobutlamada bile eril bir şeylerin alabildiğine mevcut olduğuna yukarıda değinilmişti.

Kentli, Yaratıcı, Ayrıntıcı Kimlik

Yirmi sayı çıkmış olan Gergedan, aslında on yedincisinde biter. 'Ge­lecek sayı'da olanlar <Güzel sanatlardan biri olarak cinayet, De Quincey - Hammett, Adnan Çöker - Max Raphael. Karl Kraus aforizmaları, Fotobiyografi: Metin Eloğlu...) ortaya çıkmaz. Son üç sayı baş­ka bir ekip tarafından çıkarılır ve bu derginin her halinden bellidir. Tam bir dibe vuruş okunur, tüm kaliteler kaybedilir. İşin acı tarafı, 18. sayıda ekibin tasfiyesine ilişkin tek bir açıklama yapılmaz. Ger­çek bir medya savaşı yaşandığı bellidir. Yine de 'Kervan', yoluna yeni bir gemiyle, 'Argos’ ile devam etmiştir. Argos'un Gergedan'la bağlantısı ve macerası ayrı bir yazının konusudur, ilk sayının Gergedan Gözüyle yazısından kimi cümleler derginin ni­yetleri konusunda aydınlatıcı: 'Yeryüzünün dört bir yanında insanoğ­lu yaratıcı serüvenini sürdürüyorsa, bu serüveni izlemekten ve elden geldiğince katkıda bulunmaktan başka bir çıkış yolu göremiyoruz. (...) Yeryüzü Kültürü kavramını getirmemiz boşuna değil: New York’ta ve Pekin'de, Kahire'de ve Paris'te olanca canlılığı ile sürüp giden kültürel hayattan kesitler sunarken. Türkiye'de de genellikle kendi köşesine çekilmiş, kimi zaman hafif buruk ya da küskün, kimi zaman sabırlı ya da mahcup, ama hiç şüphesiz yenik düşmeyen bir inançla yaratıcı uğraşını sürdüren yazar, sanatçı ve düşünce adam­larının ürünlerini sergileyeceğiz. (...) Yani sığlıktan, sloganlardan, sıradanlıktan, kakavanlıktan ve pısırıklıktan nefret ediyoruz. Kurallara, hiyerarşiye ve otoriteye saygılı değiliz. Bizim için önemli olan yalnız­ca üslup ve ayrıntı: geri kalan her şey vız geliyor/ Bu sözlerin de açı­ğa vurduğu üzere Gergedan kentli olandan yanadır. Bireyi, üretimi, kaliteyi ve kalıcı olanı önemser, mevcut rejimin bunları hiçe sayar yapısının sonuçlarını hafifletecek bir kurumsallık peşindedir.

Derginin Çatkısı

Derginin içeriğinden kısaca söz etmek, dergiye büyük bir haksızlık olur. Zira sadece dergide çıkan yazıların bir dökümünü çıkarmak için bile birkaç gününüzü ayırmanız gerekir. Özetle derginin çatkısı şöyledir: 'Gergedan Gözüyle' ile kültür politi­kası ve toplumsal problemler üzerine imzasız bir editör yazısı ile açı­lış. Ardından, 'Seçme Sanat Olayları'na haber düzeyinde yer verilir. 'Geçen aydan bu aya' bölümünde, bugün bile benzerine rastlanma­yan bir üslupla, kişiselleştirilmiş bir dünya kültürü gezisine çıkılır. Hemen arkasından edebiyat ürünlerine yer verilir: Açılış çoğunlukla şiirle olur ve telif şiirler önemli imzaların elinden çıkmadır. Bunu de­neme, öykü, oyun gibi, başka yazınsal türlerin ürünleri izler, sayılar ilerledikçe dönüşümlü bir şekilde ürünler görünür. ’Yeni'de, ilk kez ürün veren gençlere ya da 'İlk’te, tanınmış yazarların daha önce yayınlanmamış eserlerine yer verilir. Renkli basılan 'Sanat' sayfaların­da, sanatın farklı alanları kuşatılacak biçimde bir seçme yapılmasına özen gösterilir. 'Kültür ve Politika'. 'Hayat ve Kültür' gibi başlıklar al­tında, eleştirel dozu yüksek metinler yer alır. Gergedan'ın tek ‘Köşe'si, Aydın Uğur'a ayrılmıştır. 'Araştırma dosyası’, kimi kere Türkiye’den bir konuyu masaya yatırarak birkaç yazarla kuşatır, kimi kere de dışarından bir konu seçilir. ‘Niçin Yazıyorsunuz?’ başlıklı anket, çeşitli sayılara yayılmış olarak sürüp gider. Bazen 'Pazar’da, kültür nesnelerine ve yan uğraşlara ilişkin bilgiler verilir, 'Yayın Dünyası’nda ve 'Yeni Yayınlar'da çıkan nitelikli kitaplara eğilinir. 'Lobut' derginin en sevilen kara mizahi köşesidir. ‘Söyleşi’ yerli-yabancı den­gesini gözetir ve politik şiddetini korur. Gergedan'ın hacmi arttığın­da, 'Geçen Aydan Gelecek Aya' ve Post Restant başlığı daha geniş bir alana yayılır. Sürek Avı, Antropoloji, Günlük gibi yeni ürün başlık­ları açılır. Fotobiyografi, Eleştiri. Devr-i Alem, Belge, Aforizma, Ya-zar-Çizer, Fihrist, Portre, Küçük Totem Müzesi, Ayın Kitabı, daha pek çoğu arasında, açılan başlıklara örnektir ve içeriğin çeşitlenmesi için harcanan çabanın bir belgesidir.

İçindekiler - Hatırlatmalar

İlk sayıda oldukça keskin metinler yer alıyor. Mural Belge'nin 'Türklerin Türkiye'yi keşfi nasıl tamamlandı?' yazısı, 1980 lerin orta sınıfı­nı sorunlaştırır. Jean Genet söyleşisi, başlığından itibaren sert: öm­rüm beyazların kurallarına uymakla geçti.' 2. sayıdaki Alain Taner söyleşisi. Ömer Madra çevirisiyle çıkan. Feyerabend'in 'Toplum, Bili­me karşı nasıl korunmalı?' metni, Aydın Uğur‘un devletçilik ve şeri­atçılık karşısında entelektüel yaşamın zorluğunu dile getirdiği 'Köşe'si, Ece Ayhan'ın Yahya Kemal'in şiirini Kemalist bir iktidar şiiri olarak ele alan yazısı, hatırlanması gereken metinlerden bazılarıdır. Üçüncü sayıda. 'İlan tahtası'nda (s.9) Oğuz Atayın Ubor-Metenga'sı, Korkuyu Beklerken adlı öyküsündeki bir pasaj, gerçek bir ilan gibi verilir. Elias Canetti'nin Kitle ve İktidar’ından bir bölüm (insan bede­ninin duruşları ve bunların güç içerikleri hakkındaki metni). Polonya edebiyatında avangardizm dosyası, yine kalıcı metinlere örnektir. 4. sayıdaki 'Pazar Postası’ başlıklı araştırma dosyası, yazarlarıyla bir belge niteliğindedir. 5. sayıda Ece Ayhan’ın Cumhuriyet’te kadın so­rununu ele alan yazısı ve Aydın Uğur'un futbol eleştirisi dikkat çeki­cidir. 6. sayı, Sürrealizm hakkında o güne kadar yapılmış en kapsam­lı ve ilgi çekici özel sayı olarak bugün bile değerini koruyan bir sayı­dır. Benzer şekilde 13. sayı da, sonradan genişletilerek kitaplaşmış olan, Rönesans özel sayısıdır. (Bkz. Rönesans'ın Serüveni. Yapı Kredi Yayınları, 2004, İstanbul.) 14. sayıda, Gergedan'ın düzenlediği tek yarışmanın ilanı vardır: ’l. Uluslararası Güzel İstanbul Kara Mizah Yarışması'. Jüri üyeleri: Mehmet Adam, Enis Batur, Murat Belge, Bülent Erkmen, İlber Ortaylı, Latife Tekin, Bahar öcal Düzgoren. Aynı sayı­da ishak Reyna, Ataol Behramoğlu'nun Türk Şiiri Antoiojisi'nin hatalarını ayrıntılı ve alaycı bir şekilde sergiler. 15. sayıda kapaktaki 'Ger­gedan' yazısı değişir, kalıcı içeriğin yoğunlaştığı bir sayıdır. 16. sayı­da derginin hacmi artarak 132 sayfadan 194 sayfaya çıkar. İlk 50 sayfa güncele ayrılır, temalar bundan sonra başlar. Grafik tasarım daha özgün bir yapıya kavuşur. 17. sayıdaki Francis Bacon bölümü yine bugün için ilginç olmayı sürdüren bölümler arasındadır. Gerge­dan Gözûyle’de şöyle denir: ‘Yola çıkarken 12'si özel sayı olmak üzere toplam 60 sayılık bir bütünü hesaba katarak perspektifimizi kur­duk.' Konuları, içerikleri ve kitapları birbirine bağlayan eklemleme tavrından bahsedilir. Dergide günü gününe değil de zamanla tüketilmek üzere çıkan yazılar dolayısıyla ‘kumbara-yayımcılık'tan gelecek sayıda bahsedileceği söylense de, ekip dergiden çekilir, dergi de düzeyini, derinliğini, çeşitliliğini yitirip kurur.

Enis Batur'un bu son sayı için yaptığı Stanıslas Jerzy Lee çevirisin­den bir cümle, yayıncılığın Türkiye'deki kaderinin bir özeti gibi: 'Dur­madan sondan başlamak gerekir.'

O günün Gergedan okurunun, bugün de hâlâ Gergedan okuru olduğunu söylenebilir mi? Gergedan'ın her sayısını, sanki daha yeni ya­yınlanmış gibi yeniden okumak, metnin hazzına adanmış bu dergi­den taze tadlar almak hep mümkün olduğuna göre, cevap 'evet’tir.

Gergedan, soyunun tükenmişliğini başından İtibaren kabul eder. Bu­na rağmen bugün artık hiçbir derginin ulaşamadığı bir inandırıcılıkla okurunu ve yazarını peşinden sürüklemiştir. 1980'lerde varlığıyla, 90'larda yokluğuyla kültür hayatını görülmedik şekilde derinden et­kilemiştir. Gergedan olmasaydı, bugün 1980'lerdeki kültür üretimi hakkında konuşacak çok daha az şeyimiz olurdu.

Son bir vurgu: Bu yazının ilk biçimi. Norgunk yayıncılık tarafından yayınlanan doxa dergisi için kaleme alınmış ancak yayınlanması uy­gun bulunmamıştır. Kuşkusuz Gergedan dergisi çok daha kapsamlı ve derinlikli yorumları, eleştirileri ve bilimsel çalışmaları hak edecek derecede geniş bir süreli yayın ve ülkemizde popüler süreli yayıncı­lık alanında akademik çalışmalar yapanların göz ardı edemeyecekle­ri bir kaynaktır. Türkiye'de medya tarihi, kültürel ve feminist çalış­malar gibi görece yeni alanlarda akademik üretimde bulunanların gözünden kaçmayacak bariz hatalar için ve bir mimar olarak, bil­mediğim sularda gezindiğim için özür dileyerek bu yazıyı bitiriyo­rum. Gergedan, mimarların doğrudan bir kaynağı olmasa da, bir kültürü ve ruhu onlara bolca aşılamıştır. Aynı dönemde çıkan Şehir' dergisi, benzer şekilde hakkında yazılmayı beklemektedir.

Özellikle de yakın tarihimizle ilgili cesur ve eleştirel yorumlar, mev­cut yayıncılık ortamımızın kimi kere sığlaşan beklentilerinde ve zih­niyet dünyalarında dönüştürücü bir rol üstlenebilir. Bu konuda, özellikle de iddialı bir yayıncılık çizgisini temsil ettiğine kendini inan­dırmış ve bu iddiayla süreli yayıncılık yapanlara büyük görev düştü­ğü açıktır. Bu. ülkemizde süreli yayınların ömürsüz olmasının başlıca nedeni olan haksız güç mücadelesinin de sağlıklı ve sürdürülebilir hale gelmesini, emeğin alenen ve utanmazca sömürülmesinin engellenmesi umudunu taşımamıza yardım edecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder