Batur'un bir düşü:
Evin geniş bahçesinin bir ucuna, hepten kendi elimle inşa edeceğim küçük kulübe. Çok kişiye, ama özellikle Merz'e ve Le Cabanon'a derin selamlarımla. Heidegger dikiliyor yanımda: "Senin evin şiirin, yazın. " Bir inşaat içinde geçti, geçiyor hayatım. Kitapların ortasında, temaslar arasında. Birinden birini yapamadıktan sonra 'ben yaşadım' nasıl diyebilirim? ''Yazı benim evim" kuruntusuyla.
Kalacağı ve gideceği yeri göremeyen, bulamayan, _yersiz yurtsuzluğu için bir toprak parçası, üç karışlık bir karşı-yer neden aramasın? "Burada yapma bunu" diyeceklerdir, derler: 'Uzağa, uzağımıza git, duyu mesafemizden çık". Dün, Abbas Hilmi Paşa'nın bir tek bahçe duvarları kalmış, bir hayalini bile gôremediğim evinden artan boşluğa, otların bürüdüğü arsaya baktım bir ara. O tuhafın tuhafı yapının hikayesine beni yapıştıran belki de konumunun simgesel karşılığını yaratması olmuştur. Abbas Hilmi Paşa, Avrupa'da yaptırtmış "katlanır-açılır" evi, gemiyle getirtmiş Heybeli'ye, burada monte edilmiş. Sonra, bir öfke krizinin ardından, söktürmüş evini, Mısır'a götürmüş. Benim gibiler için ülküsel çözüm ola ki budur: Katlanır-açılır, iki çırpıda taşınır hale getirilebilir bir kulübe ile no man's land'ler arası dolaşmak. Agrippa de Nettesheim gibi.
Önümüzdeki kış ne yapacağım? Bir kulübe inşa edeceğim. Nereye? Şimdilik bomboş bir defterin içine.
Benim gibi, çözüm yolunun en uçarı, gerçekdışı, belki bürlesk olanını arayanlar çıkıyor, savruluşun çekirdeğinden: Abbas Hilmi'nin arkasında bomboş arsasını bıraktığı, bahçe kapısının girişinde neden yılan motiflerinin kazılı durduğunu öğrenemediğim, bir fotoğrafını olsun bulamadığım, taşındığı yerde de barınamamış seyyar evini inşa etmekte çıkışını gören nafile düşçüler var, -olmalı: Katlanır taşınır bir ev olanaksızı onaylamak olsa bile, tutunulacak dal şimdilik. Bir ada, bir ev, bir kulübe, bir oda, bir hücre -leitmotiv, içinde yaşamak için kurduğumuz hapisanemiz, Carceri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder