“It was no longer beans that I hoed,
nor that I hoed beans…”
"Sırıklarımı, fasulyelerimi sever oldum. Beni toprağa bağladılar ve böylece Anteus gibi güce sahip oldum. Ama onları neden yetiştirmeliydim ki? Kim bilir. Yaz boyu kendime iş edindiğim hevesim, daha önce yalnızca kurtpençesi, böğürtlenler, sarı kantaron ve benzerleri, tatlı yaban meyveleri ve harika çiçekler veren toprak yüzeyinin bu bölümünde bu sefer bu bakliyatın yetişmesini sağlamak oldu. Fasulyelerden ne öğrenmeliyim; ya da fasulyeler benden ne öğrenmeli? Onları bağrıma basıyorum; çapalıyorum. Gerek erken ve gerekse geç saatlerde gözüm onların üstünde ve bu da benim günlük işim.
Bahçeme günde on kez tekrar tekrar gidip bakardım ve öylece durup derin düşüncelere dalarak yaratım sürecinde hiç rol alamamış birinin anlayamayacağı ya da hayal edemeyeceği bir sevgiyle sebze fidanlarımı izlerdim. Bir fasulye tepeciğinin toprağı yan tarafa itip baş göstermesi ya da erken olan bezelyelerin bir gülünün tatlı bir yeşil sürgün verebilecek kadar ortaya çıkması, dünyanın en büyüleyici görüntülerindendi."
Thoreau'nun eşsiz eylem gücünün boşa harcanmış olmasına üzülüyor, yüksek bir hırsı olmamasını kusur olarak görmemekten kendimi alamıyorum. Bu önemli eksikliğinden dolayı, tüm Amerika için bir şeylere önderlik etmek yerine yabanmersini keşfine çıkanların başı olmakla yetindi. İleride bir gün havanda fasulye dövmek, imparatorlukları şekillendirme adına yararlı olabilir - ama uzun yıllar sonunda, mesele hala fasulyeyse, eyvah ki ne eyvah!
Emerson.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder