"Şiir gibi yaşanmamışsa elimizde kalan tek şey yaşam değil ölümdür."
Thoreau, Harvard mezunu genç bir öğrenci, hevesli bir şair olarak mezun olur olmaz kendini bir meslek krizinin içinde bulur. Bakanlığa girebilir, hukuk, politika, tıpa yönelebilir, tüccar olabilir ya da öğretmenlik yapabilir; ama "şairane yaşamak" o seçeneklerden biri değildir. Ona en cazip geleni seçmek zorundadır ve öğretmenlikte karar kılar. Ancak ilk itaatsizliği burada başlar, okulun öğrencilere uyguladığı fiziksel cezaya karşı çok geçmeden istifa eder.
Bundan sonra geçinme problemi Thoreau için artık "tüm sorunların en önemlisi" haline gelir.
"Dürüstçe yaşamak üzerine yazıldığı hatırlanan pek fazla bir kaynak bulunmuyor; hatta neredeyse hiç yok. Ne Yeni Ahit ne de Küçük Richard bu konuya hitap ediyor. Bu konuda kendime sorduğum soruları ele alip az çok cevaplayan tek bir sayfa aklıma gelmiyor. Insanlar deneyimlerinden soz bile edemeyecek kadar tiksindikleri için mi bu böyle? Yoksa ortak meseleler sorgulanmadığı için mi? Bana öyle geliyor ki tüm soruların en önemlisi, yaşamımı nasıl idame ettireceğimdir. Ancak hiçbir kitapta bu amaca hitap eden bir şey bulamadım. Kanımca toplum, tüm sanatsal yönleriyle bu açıdan bizim için hiçbir şey yapmamıştır."
"Bu dünya aptalların dünyası daha önce olmasa da yolun sonuna geldiklerinde anlayacaklar. Sözde kaderleri yüzünden makineden başka bir şey olmaya zamanları yok. İnsanların yaşamları komposta dönüştürülüp toprağa karıştırılıyor."
Thoreau 28 yaşında Walden Gölü'nün kıyısında bir kulübede yaşamaya başlar. Amacını "en az engelle bazı özel işler yapmak" olarak açıklar. Bu özel işse sadece doğaya yakın ve dikkat dağıtıcılardan uzak bir şekilde yalnız başına kalıp yazmaktır. Thoreau çözümü basit bir yaşam sürmek için maddi istekleri azaltmakta bulur. "Basitleştir.." bu süreçte dilinden düşmeyen nakarattır.
Thoreau'nun bir kısmını bizzat yaptığı mobilyaları, bir yatak, bir masa, bir çalışma masası, üç sandalye, 7,5 cm çapında bir ayna camı, maşa ve ocak altlığı, bir çaydanlık, bir saplı tencere, bir kızartma tavası, bir tas, bir leğen, iki bıçak ve çatal, üç tabak, bir fincan, bir kaşık, yağ testisi, pekmez testisi ve verniklenmiş bir lamba.
"Benim mobilyalarımın bir kısmı, kendi başıma yaptıklarım ve diğerleri de herhangi bir hesap ödemeden bana verilen bir yatak, bir masa, bir çalışma masası, üç sandalye, çapı yedi buçuk santimetre olan gözlük camı, bir çift maşa ve demir ayaklık, bir çaydanlık, bir kızartma tavası, bir kepçe ve bulaşık tası, iki bıçak ve çatal, üç tabak, bir kupa, bir kaşık ve yağ için bir testi ve bir testi de pekmez için ve vernikli bir lambadan ibarettir. Kimse bir balkabağına oturmak zorunda kalacak kadar fakir olamaz.
"Bir bıçak, bir balta, bir kürek, bir el arabası gibi birkaç aletin yanında ders çalışmayı sevenler için de lamba ışığı, kırtasiye ve birkaç kitaba erişim, olmazsa olmazlardır ve hepsi de üstünde durulmayacak kadar küçük bedeller karşılığın da elde edilebilir."
"En büyük beceri(m) istemektir, ama azıcık."
"Düzgün koşullarda Barınma ve Giyinme ile iç ısımızı yerinde bir şekilde muhafaza ediyoruz; ancak bunların ya da Yakıtın aşırılığı, yani iç ısımızdan daha yüksek olan dış ısı, bizi haşlamaya başlamaz mı? Lüks içinde yüzen zenginler, ortamı ılıtmaktan çok doğaldan uzaklaşacak kadar ısıtıyorlar. Daha önce de ima ettiğim üzere pişiyorlar, tabii ki modaya uygun olarak."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder