'Yunanistan'ı görmeden, onun hakkında bir şeyler düşünmekle yetiniyorum. Şimdi içsel bakışımın önünde duran, şeyi, uygun bir söyleyişle tutmayı düşünmeliyim. Bunun için gereken toparlanmayı bana en iyi evim sağlıyor (21.2.1960, BwHK, 43).
İki yıl sonra, 1962 başlarında, Martin Heidegger nihayet "hayal eşiğini" (Erhart Kastner) aşmaya ve yolculuğa çıkmaya hazırdır. Bu yolculuğun KONAKLAMALAR başlığını verdiği kayıtlarını yetmişinci doğum günü için eşine adar. Venedik'te yağmurlu ve soğuk bir gün, gemiye binmeden önce, Heidegger'i yine kuşkular basar, kaçmış tanrılar için düşünülenler, sakın kurgulama olmasın, düşünce yolunun yanlış yol olduğunu göstermesin (A, 3). Heidegger çok şeyin risk altında olduğunun farkındadır. Yunanistan da onu artık sadece tarihin ölü bir nesnesi ve yabancı taşımacılığının yağmaladığı Venedik gibi mi karşılayacaktır? İkinci gece yolculuğundan sonra sabah erken saatlerde Korfu adası, eski Kefalonya görünür. Phaiakların ülkesi burası mı şimdi? Heidegger güvertede bir kez daha Odissea'nın VI. bölümünü okur ve hiçbir örtüşme bulamaz. Tahmin edilenler ortaya çıkmaz. Her şey daha çok İtalyan coğrafyasına benzemektedir. Odysseus'un memleketi lthaka da Heidegger'i etkilemez. Heidegger başlangıçtaki Yunanlılığı aramanın, Yunanistan'ı keşfetmek için doğru yol olduğundan kuşkulanır; bu arayış, dolaysız deneyimi berbat etmez mi (A, 5)?
Gemi güneşli bir ilkbahar sabahı, Olimpiya'dan bir otobüs yolculuğu uzaktaki bir sahilin önüne demir atar. Süssüz bir köy, yol kenarlarında Amerikan turist otellerinin yarısı tamamlanmış inşaatları dizilidir. Heidegger kendini en kötüsüne hazırlar. Onun Yunanistan'ından geriye, sadece kendi tasavvurunun keyfiyeti mi kalacaktır (A, B)? Olimpiya yıkıntılarında sabahleyin bülbül sesleri, biçilip etrafa saçılmış sütun tamburları hala taşıyıcı yüksekliklerini korumaktadır. Bu dünya yine de yavaş yavaş Heidegger'in içine nüfuz eder. Öğle vakti ağaçların altında çimlerde dinlenirler, büyük bir sessizlik. Şimdi varışın başarılabileceğini fark eder: Pan'ın saati hafiften seziliyor. Bir sonraki durak, Mikonos civarları. Burası, kutlama oyunlarına davet eden koca bir stadyum gibi görünür (A, 12). Bir tepede, eski bir Zeus
tapınağının üç sütunu durmaktadır:
manzaranın genişliğinde, gözle görülmeyen bir lirin üç teli gibi ve belki de bunların üzerinde rüzgarlar, ölümlülerin duyamadığı ağıtlarını -tanrıların kaçışının yankılarını çalmakta (A, 12).
Heidegger'in keyfi yerine gelmeye başlar. Gemi, Küçük Asya kıyıları önündeki Yunan adalarına yaklaşır. lşte Rodos, güller adası. Heidegger karaya çıkmaz, yenilenmiş bir düşünmenin içinde yoğunlaşmanın hakkını vermek gerek (A, 16). Yunanlılık o zamanlar Asyalılıkla boğuşmak zorundaydı, güncel çekişmelerle dolmuş zorlanmaktaydı. Ve bugün teknik bize meydan okuyor. Yunanlılardan öğrenmek demek karşılaştığımız güncel meydan okumalara karşı göğüs germek anlamına gelmez mi? Yunanlıları anmak, güncelliğe açık Yunanlı ruhuna neredeyse ihanet eden, dünyaya yabancı bir uğraşı değil midir? En azından öyle görünüyor (A, l6),
Heidegger bu sözlerle bu konuyu bir süreliğine kapatır. Bu arada Delos adasında demir atılmıştır. Adanın adı zaten her şeyi anlatır, bu ad, bariz olan, gözle görülen anlamına gelir (A, 19). Pırıl pırıl bir gündür, kıyıda renkli dokumalarını ve örgülerini satmak için yerde sergileyen kadınlar durmaktadır -neşeli bir manzara. Bunun dışında adada neredeyse hiç insan yoktur, ama tapınakların ve antik yapıların yıkıntılarıyla kaplıdır. Geçmişte kalmış büyük bir başlangıcın örtülülüğü, her şeyden konuşuyordu. Otlarla kaplı eski taşların, yıkıntıların üzerinden geçerek, esen rüzgarlarla beraber Kynthia'nın yankılar ve uçurumlarla dolu doruğuna çıkılır. Dağlar, gökyüzü, deniz, etraftaki adalar yükselir, ışıkta kendilerini gösterir. Bunların o kadar içlerinde görünen şey nedir? Nereye el sallıyorlar? Görüneni şu veya bu şekil de mevcut olan olarak gün ışığına çıkararak, görünürlüğün bayramına el sallıyorlar (A, 21)
Delos tepelerinde, açık denizlere ve etrafa saçılmış adaların panoramasına bakarak, Heidegger
kutsal topraklara varışını kutlar. Neden özellikle Delos'ta? Anlattıklarından, bu yerin diğerlerinden üstünlüğünün ne olduğu sadece sezilebilmektedir. Belki de sadece adının gizemidir veya Heidegger daha açık bir bilgi veremez mi? Dikkatlice, tanrısallığın mevcudiyetinden bahseder, ama aynı zamanda kendini dizginler, bulanık panteizmden kaçınmak ister. Böylece de bildigimiz hakikat olayı formüllerine davranır; ama bunlar bu bağlamda bir defa düşünülmüş olanı yeniden özetlemez, bu düşünmenin borçlu olduğu mekana işaret ederler. Heidegger görülüp farkına varılanları, onları basitçe betimleyen bir anlatıda sabitlemekten vazgeçer ve coşkun mutluluk duygusunu ifade etmek için şu sözcükleri seçer:
Görünüşte sadece tahayyül edilen, doyuma ulaştı, bir zamanlar ışıldayarak Yunanlıların ilkönce mevcut olmalarını sağlayan mevcudiyetle doldu (A, 21).
Yolculuk Atina'ya doğru devam eder, sabah erkenden, turist sürüleri gelmeden Akropolis'e, sonra Delfi'ye geçilir, kutsal mahalle insan kaynamaktadır, bir düşünme bayramını (A, 32) kutlamak yerine durmadan fotoğraf çekmektedirler. Hafızalarını, hatırlama kabiliyetlerini kaybetmişlerdir. Delos deneyimi, unutulmaz doruk noktası olarak kalır. Altı ay sonra Heidegger Freiburg'dan Erhart Kastner'e şunları yazar:
Sık sık o adada 'oluyorum. Ancak: Bunun üzerine uygun bir kelime yok. Geriye kalan, salt mevcut olmanın şaşırtıcılığını (23.8.1962, BwHK. 51) anılarda saklamaktadır.
Bu, hayallerinin mekanını ilk ziyaretidir; bunu,
1964, 1966 ve 1967'de başka ziyaretler takip edecektir.
Rudiger Safranski
bak: Camus Yunanis'tanda
Ayrıca bak: Equus
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder