Albert Camus, çağdaş yazın'ın ideal kocası.
Çağdaş bir yazar olduğundan Camus de çılgınların konuları arasında dolaşmak zorunda kaldı: İntihar, duygusuzluk, suçluluk, mutlak şiddet. Ama bunu öyle bir akılcılık, çabasızlık, sevimli bir kişiliksizlik havası içinde yaptı ki öbürlerinden apayrı bir konum edindi. Yaygın nihilizm önermelerinden yola çıkarak -salt kendi dingin sesinin ve dingin tonunun gücüne dayanarak- okuru hiç de bu önermelerin getirmediği insancıl ve insansever sonuçlara götürdü. Nihilizm uçurumunu böyle mantığa ters düşecek biçimde atlatmalarını sağlaması, okurlarda Camus'ye karşı şükran uyandıran yeteneğidir onun. Camus, tüm bir okumuşlar kuşağının gözünde sürekli tinsel devrim durumunda yaşayan bir kahraman durumuna gelmiş bir yazardır. Camus, işte bu nedenle okurlarında gerçek şefkat duyguları uyandırabilmiştir. Kafka acıma ve dehşet, Joyce hayranlık, Proust ve Gide saygınlık uyandırırlar; ama Camus dışında, düşünebildiğim hiçbir modern yazar, sevgi uyandırmamıştır. 1960'taki ölümü, tüm yazın dünyasında kişisel bir kayıp olarak yaşandı.
Camus'nun yaşamı ve yapıtları, ahlak hakkında olmaktan çok, ahlaki tutumların pathos'u üzerinedir. Bu pathos Camus'nun modernliğidir. Onun bu pathos'a onurla ve yiğitçe katlanma yetisi, okurların onu sevmelerine ve ona hayran olmalarına yol açan şey oldu.
Defterler Üzerine:
Camus'nun defterlerinde çeşitli şeyler birarada bulunur. Bunlar yazın alıştırması defterleri, yazıları için kullandıkları taş ocaklarıdır; sözcük öbekleri, kulağına çalınan konuşma parçaları, öyküleri için fikirler, bazen da daha sonra romanlara ve denemelere katılan paragraflar ilk kez buraya not edilmiştir. Defterler'de oldukça sınırlı alanda çok çeşitli okuma notları (Spengler, Rönesans tarihi vb.) Başkaldıran İnsan'a giren çok geniş çaplı okuma buraya kesinlikle kaydedilmemiştir - ayrıca ruhbilimsel ve ahlaksal konular üzerine birçok özlü söz ve düşünce vardır. Bu düşüncelerden bazılarında, büyük bir gözüpeklik ve incelik görünür. Okumaya değerdir bu düşünceler; ayrıca yaygın Camus imgelerinden birini yok etmeye yarayabilir - bu imgeye göre Camus, Raymond Aron gibi biridir: Alman felsefesinin çıldırttığı ve Anglo Sakson deneyciliğini ve sağduyusunu Akdeniz erdemi adı altında, gecikmiş olarak benimsemiş biri... Defterler, hiç değilse bu birinci cilt, evcilleştirilmiş sevimli bir Nietzschecilik atmosferi yayar. Genç Camus, bir Fransız Nietzsche'si gibi yazmaktadır; Nietzsche'nin vahşi olduğu yerde melankolik, Nietzsche'nin öfkeli olduğu yerde çileci, Nietzsche'nin mani derecesinde kişisel ve öznel olduğu yerde kişiliksiz ve nesnel bir tonda yazar. Son olarak da Defterler, belirgin bir biçimde kişiliksizlik özelliği taşıyan yorumlarla -daha doğru tanımla bildiriler ve kararlarla- doludur.
Camus'nun Defterler'ini en iyi anlatan nitelik belki de kişiliksizliktir; öylesine özyaşamöyküsü karşıtı şeylerdir bunlar. Defterler'i okurken, Camus'nun (pek çok yazarın tersine) yalnızca iç yaşam anlamında değil, dış yaşam anlamında da çok ilginç bir yaşam sürmüş olduğunu anımsamak zordur. Defterler'de yaşamıyla ilgili hemen hemen hiçbir şey kaydedilmemiştir. Çok yakından bağlı olduğu ailesiyle ilgili hiçbir şey yoktur. Bu dönemde geçen şu olaylardan da hiç söz edilmez: Theatre de L Equipe'teki çalışmalarından, birinci ve ikinci evliliklerinden, Komünist Parti üyeliğinden, sol kanat Cezayir gazetesindeki yayıncılık mesleğinden.
Bir yazarın günlükleri, elbette günce ölçütlerine göre değerlendirilmemelidir. Bir yazarın defterlerinin çok özel bir işlevi vardır: Onlarda yazar, yazarlık kimliğini parça parça kurarak oluşturur. Yazarların defterleri tipik olarak, sitemle ilgili önermelerle doludur: yazma istemi, sevme istemi, aşkı inkar etme istemi, yaşamı sürdürme istemi. Günlük, yazarın kendi gözünde kahraman olduğu yerdir. Yazar, günlüğünde algılayan, acı çeken, mücadele eden bir varlık olarak bulunur. Camus'nun Defterler'indeki tüm kişisel yorumların kişiliksiz bir nitelik taşıması, yaşamındaki olayları ve insanları tümüyle dışarda bırakması bu yüzdendir. Camus, yazdıklarında kendisinden yalnızlık içinde bir insan olarak söz eder - yalnız bir okur, bir dikizci, güneşe ve denize tapan biri, dünyada bir gezgin. Bu tutumuyla tam bir yazardır o. Yalnızlık, modern yazarların bilincinin vazgeçilmez eğretilemesidir; yalnızca Pavese gibi kendilerini duygusal uyumsuz ilan eden yazarların değil, Camus gibi insanlara karışmayı seven ve toplumsal açıdan sorumlu yazarların bile.
Defterlerden
"Acının sıkıntısı aşkı harekete geçirir."
*
Kendinden söz etmeme mucizesi.
*
Cehennem ölümü de içeren cennettir.
*
"Yalnız şimdiyi anlayan, cehennemin bu olduğunu gerçekten bilir."
(Jacob Wassermann)
*
Yeryüzü hiçbir insanı vasfı olmayan hayvanlar için görkemli bir kafes olabilirdi.
*
"Yalnızca deliliğin söylettiği ve aklın yazdığı güzel şeyler vardır."
(Gide)
*
"Yaratmamak, geleceği kabullenmektir -ama geçmiş karşısında üzüntü duyarak.
Bu, bir ölüm felsefesidir."
(Grenier)
*
"Trajik sanatçı bir kötümser değildir. O, sorunsal ve korkunç olan her şeye evet der."
(Nietzsche -putların batışı)
*
"Yüce olanı kavrayanın onu yaşatması da gerekir."
(Nietzsche)
*
"Hiçbir zaman yeni bir cennet kuramayan biri, bunu gerçekleştirmek için gerekli olan gücü yalnızca kendi cehenneminin derinlerinde bulur."
(Nietzsche -Törenin Soykütüğü)
*
"Ben diyor, koku alan biriyim. Ama, bu duyuya yönelen bir sanat yok.
Yalnızca yaşam var."
*
Annemi derin bir umutsuzlukla seviyordum. Onu hep derin bir umutsuzlukla sevdim...
...Annem gözlerini bana çevirdiğinde gözlerime yaşlar dolmadan ona bakamıyorum.
*
Kendimi en rahat hissettiğim dünya: Yunan miti
*
"Hepimiz mutsuzuz. Vatanımız bize kızgınlıklar ve kavgalar için bir alan hazırladı."
(Aleksandr Blok)
*
Trajedi yalnız olmak değil, yalnız olunabilir demektir. Bazen, insanların evreniyle bir araya gelmemek için, dünyaya her şeyi verebilirim. Ama, bu evrenin bir parçasıyım ve en büyük cesaret, evreni ve onunla birlikte trajediyi kabul etmektir.
*
"Adam her şeyi yitirmişti, yalnızlığı bile."
*
İntihar eden yaşlı İngiliz hanım
aylardır günlüğüne aynı şeyleri yazıyordu:
"Bugün kimse gelmedi."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder