Huzursuzluk Kitabı (sf. 434)

Berbere her zamanki gibi, aşina bir yere rahatça, kolayca dalıvermenin mutluluğuyla girdim.Yeniliklere karşı kaygıyla karışık bir hassasiyetim var: Ben sadece bildiğim yerlerde rahat ederim.

Koltuğa oturunca, çocuk boynuma serin ve temiz bir örtü bağlarken, o an aklımdan geçeni, sağ koltukta çalışan arkadaşını sordum, yaşça ondan büyük ama şakacı bir adamdı, hastaydı. Hiç gerek yokken sormuştum soracağımı: Orada otururken çağrışımlar bunu aklıma getirmişti. "Dün öldü," diye karşılık verdi havlunun ve benim arkamda duran ses, tonu hiç değişmeden, sesin parmakları enseme son bir kez kaydıktan sonra yakamla aramdaki boşluktan sıyrıldı. Bütün gerçek dışı keyfim bir anda öldü, tıpkı yan koltuktan bir daha gelmemecesine silinmiş berber gibi. Bütün düşüncelerim üşüdü ansızın. Tek kelime etmedim.

Özlem! Hiçbir yakınlığım olmayan birini bile özlüyorum -zamanın kayıp gitmesi karşısında kaygılanıyor, hayatın gizemi karşısında hastalanıyorum. Her günkü sokaklarımda her gün gördüğüm yüzler -onları göremezsem kahrolurum; hiçbir şey değillerdir oysa gözümde, bütün hayatın simgesinden başka hiçbir şey.

Sabahın dokuz buçuklarında sık sık karşılaştığım, kirli tozluklar takan alakasız ihtiyar? Boşu boşuna insana musallat olan piyangocu? Tütüncünün kapısında purosunu tüttüren şu tombul, kırmızı suratlı, kısa boylu ihtiyar? Ya soluk benizli tütüncü? Defalarca gördüğüm, gördükçe hayatımın bir parçası haline gelen bu insanlara ne oldu? Rua da Prata'dan Rua dos Douradores'ten silinme sırası yarın bana da gelecek.Yarın ben -şu hisseden ve düşünen insan, kendi evrenim-, evet, yarın o sokaklardan geçmekten ben vazgeçeceğim, ötekiler uzak bir "ne oldu acaba?" ile beni anacaklar. Ve bütün yaptıklarım, bütün hissettiklerim, bütün yaşadıklarım herhangi bir şehrin sokaklarındaki günlük hayattan bir yayanın eksilmesinden ibaret kalacak.

Fernando Pessoa

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder