Bu dalga sanki bir şeyin peşindeymiş gibi nasıl da hırslı yaklaşıyor! Korkutucu bir hırsla nasıl da adım adım ilerliyor şu girintili çıkıntılı kayalıkların en derin kuytularının üstüne üstüne! Değerli bir şey, çok çok değerli bir şey gizlenmiş olmalı sanki orada. İşte şimdi de geri çekiliyor, biraz daha yavaş bu sefer ama yine de heyecandan bembeyaz kesilmiş; hüsrana mı uğradı acaba? Aradığını buldu mu? Hayal kırıklığına uğramış numarası mı yapıyor yoksa? -Ama çoktan başka bir dalga yaklaşmaya başladı, daha da hırslı deminkinden ve daha da azgın, ruhu da gizlerle dolu sanki, öyle görünüyor, hazineleri bulacak sonuncusuymuş gibi. Böyle yaşar dalgalar -böyle yaşarız biz isteyenler de - Daha ne diyeyim.
Bu dünya görünürde bir dünyadır:
dolayısıyla gerçek bir dünya vardır; - bu dünya koşulludur: dolayısıyla
koşulsuz bir dünya vardır; - bu dünya çelişkilerle doludur: dolayısıyla
çelişkilerin olmadığı bir dünya vardır: - bu dünya, oluş dünyasıdır: -
dolayısıyla bir varlık dünyası vardır: bunların hepsi yanlış sonuçlardır
(nedene körü körüne güvendir: A varsa karşıtı olan B de varolmak
zorundadır). Bu sonuçlara neden olan ıstıraptır: temelde böyle bir
dünyanın varolmasına dair arzular vardır; aynı şekilde daha değerli
başka bir dünyayı hayal etmek, insana ıstırap veren bir dünyaya duyulan
nefretin bir dışavurumudur: burada metafizikçilerin güncelliğe karşı
küskünlüğü iş başındadır.
*
Genel gerçekliğin
(görünüş=ıstırap) Budistler tarafından inkarı tamamen tutarlıdır: sadece
"kendi içinde dünya" için değil, bu anlayışın ulaştığı yere gelirken
kullandığı hatalı işlemlerin kavrayışı için de kanıtlanmazlık,
erişilemezlik, kategorilerin olmayışı. "Mutlak gerçeklik", "kendi
içindelik" bir çelişkidir. Bir oluş dünyasında "gerçeklik" daima pratik
sonlar için bir basitleştirme veya organların kabalığından dolayı bir
aldatmaca veya oluşun hızında bir varyasyondur.
Mantıklı
yaşam inkarı ve hiçleştirme, varlık olmayanı varlıkla karşılaştırmak
zorunda olduğumuz ve "oluş" anlayışının inkar edilmiş olduğu gerçeğinden
kaynaklanmaktadır. ("bir şey" olur).
Olmak ve oluş. -
Tensel bir temelde, duyuların önyargısı üzerinde, yani duyu yargılarının
gerçek olduğuna dair inancın üzerinde yavaş yavaş gelişen "neden"
"Yaşam" (nefes alma), "ruha sahip olma", "isteme, etkileme", "oluş" anlayışının evrenselleştirilmesi olarak "olmak".
Antitezi:
"ruha sahip olmama", "olmamak", "istememek". Bu nedenle: "olmak", ne
olmamanın, görünüşün hatta ne de ölünün (çünkü sadece yaşayan bir şey
ölü olabilir) antitezi değildir.
Tarihöncesi çağlara ait bir gerçek olarak ileri sürülen ve herhangi bir oluşun varolduğu her yere yerleştirilen "ruh" ve "ego".
*
Olmak - "yaşamak" fikrinden başka hakkında hiçbir fikrimiz yoktur.
- Ölü bir şey nasıl "olabilir"?
*
Hayretle
bilimin bugün görünürdeki dünyaya boyun eğdiğini görüyorum; gerçek bir
dünya - neye benzerse benzesin- onu tanımak için hiçbir organımız
yoktur.
Bu noktada şunu sorabiliriz: Bu antitezi hangi bilgi organıyla ileri sürebiliriz?-
Organlarımız
için erişilebilir olan bir dünyanın bu organlara bağlı olarak
anlaşılması gerektiği bir dünyayı subjektif açıdan koşullanmış olarak
anladığımız, kesinlikle objektif bir dünyanın mümkün olabileceği
anlamına gelmez. Kim bizi subjektifliğin gerçek ve gerekli olduğunu
düşünmeye zorlar?
"Kendi
içindelik" bile absürd bir anlayıştır; "kendi içinde anayasa"
saçmalıktır; "varlık"; "bir şey" anlayışına sadece bağıntılı bir anlayış
olarak sahibiz.-
Ampirik
dünyamız bilgisinin sınırları açısından bile kendini koruma içgüdüleri
tarafından belirlenmiş olur: türlerin korunmasına hizmet eden şeyleri
gerçek, iyi, değerli kabul ederiz -
*
Nihilist, dünyayı sanki olmaması gerektiği gibi bir dünyaymış gibi ve olması gerektiği gibi bir dünya yokmuş gibi yargılayan insandır. Bu görüşe göre, varoluşumuzun (eylem, ıstırap, istençli olma, duygu) hiçbir anlamı yoktur: "boşuna" sözcüğünün dokunaklılığı, nihilistin dokunaklılığıdır. - aynı zamanda dokunaklılık olarak, nihilistler açısından bir tutarsızlıktır.
Nihilist, dünyayı sanki olmaması gerektiği gibi bir dünyaymış gibi ve olması gerektiği gibi bir dünya yokmuş gibi yargılayan insandır. Bu görüşe göre, varoluşumuzun (eylem, ıstırap, istençli olma, duygu) hiçbir anlamı yoktur: "boşuna" sözcüğünün dokunaklılığı, nihilistin dokunaklılığıdır. - aynı zamanda dokunaklılık olarak, nihilistler açısından bir tutarsızlıktır.
*
Oluşa varlık karakterini zorla kabul ettirmek- en üstün güç istenci budur.
Her şeyin tekerrür ettiği, bir oluş dünyasının varlık dünyasına en yakın yaklaşımıdır:- derin düşüncenin doruk noktasıdır.
*
Oluşa varlık karakterini zorla kabul ettirmek- en üstün güç istenci budur.
Her şeyin tekerrür ettiği, bir oluş dünyasının varlık dünyasına en yakın yaklaşımıdır:- derin düşüncenin doruk noktasıdır.
*
Mevcut haliyle varoluş, anlamsız veya amaçsız, herhangi bir hiçliğin
finali olmadan kaçınılmaz olarak tekrarlansın: "ebedi tekerrür."
Nihilizmin en aşırı biçimi budur: hiçlik ("anlamsızlık", sonsuza kadar!)
Nihilizmin en aşırı biçimi budur: hiçlik ("anlamsızlık", sonsuza kadar!)
*
Tanrı fazlasıyla aşırı bir hipotezdir.
*
Pesimizm, nihilizmin bir ön hazırlık şeklidir.
*
İnsan -iyi ki- kendini gösterebileceği gün gelecek küçük ve eksantrik bir hayvan türüdür. Dünya üzerindeki her şey yalnızca bir an, bir olay, sonuçları olmayan bir istisna ve dünyanın genel karakteri için önemli olmayan bir şeydir. Dünyanın kendisi, her yıldız gibi, iki hiçlik arasındaki bir açıklık, plansız, nedensiz, istençsiz ve özbilinçsiz bir olay, gerekliliğin en kötüsü, aptal gerekliliktir. İçimizde bir şey bu görüşe isyan eder. Yılankavi kibrimiz bize şöyle der: "Kızgınlığa yol açtığı için, tüm bunların yanlış olması gerekir. Tüm bunlar yalnızca görüntü olamaz mı?" Ve Kant'ın dediği gibi, her şeye rağmen insan olamaz mı-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder