Pavese'nin Şairlik uğraşı


Çabam başkalarına öykünmek iken.



Hep zavallı hissetmek kendimi, çok çaresiz,
hep yeniden başlamak ve hep başa dönmek,
savaşmak hiç ara vermeden, gene de bilmek:
Bu olacak hep benim yazgım!

(Kasım 1923)



Çabam, sanatımla kendimi gerçekleştirmek olduğundan beri.



Neden akşam, düşecek olursa başım
içim geçip kağıtların üzerine, tadını çıkarırken
neredeyse bilmeden o kendinden geçişin,
neden birden doğrulup, gücümü
toparlıyor, kaskatı kesiliyorum, sonra
yeniden yumup gözlerimi yeniden düşünmek için?

(Ağustos 1924)





Çıkmak kalabalıktan, kıvrılan
 kırmızı ışıkların altında
çılgın kesişmesi içinde uğultuların
ve yürümek engin caddelerinde
gece sessizliğinin.
Ve şimdi, uzun sessiz yollarda,
insanlar, az önce geçen,
çılgın uğultuda,
sayısız sancıydı saplanan ruhuma,
yalpalayıp düşen
ayakları altına herkesin.

(Ocak 1929)



Beklerken ölümü
böyle, gençlik dolu,
gün be gün, artık umutsuz,
debeleniyorum son acıyla:
Kahraman kesilmenin acısı
insanların yanında, öyle, saplantı gereği.

(24 Ocak 1929)



**




Karanlık fotoğraf stüdyosunda
tuhaf bir cehennemi andıran,
bir fotoğrafı basıyorum,
seninki.

Ve görüntünün
beliriyor ıslak kağıtta,
soğuk.
Sensin! Sensin!
Güzelsin!

Ve öpüyorum seni ıslak kağıtta,
soğuk.
Ve öpüyorum ve seni öpüyo gibiyim
ağzını bir cesedin.


Koyu kırmızı lamba, pek az aydınlatıyor ve iç karartıcı
bir şeytanın gözünü andırıyor,
güçlü ve yabancı.

sen küçük, soğuk
fotoğraftan, kan kırmızısı yansıyan,
belli ki küçük görüyorsun beni
ve acıyor bana
yabancı gözü şeytanın.

(9 Ekim 1928)




**

Ölüm gelecek ve gözleri gözlerin olacak -
bu ölüm, bize eşlik eden
sabahtan akşama, uykusuz,
sağır, eski bir pişmanlık gibi
ya da saçma bir alışkanlık.
Gözlerin boş bir söz olacak,
bastırılmış bir çığlık. bir sessizlik.
Böyle görüyorsun onları her sabah
tek başına kendi üzerine eğilirken
aynada. Ey sevgili umut,
o gün bileceğiz biz de
yaşam olduğunu ve hiçlik.


Ölümün bir bakışı vardır herkese.
Ölüm gelecek ve gözleri gözlerin olacak.
Kötü bir alışkanlığı bırakmak gibi olacak, görmek gibi aynada
Yeniden belirdiğini ölü bir yüzün,
dinlemek gibi kapalı bir dudağı.
İneceğiz burgaca, suskun.


(22 Mart 1950)




**

Sakin bir gün olacak, ışığı soğuk,
güneş gibi, doğan ya da ölen ve cam
göğün dışında tutacak kirli havayı.

Bir sabah uyanılır ve, bir kez sonsuza dek,
sıcaklığında son uykunun: Gölge
sıcaklık gibi olacak. Daha büyük bir gök
dolduracak odayı, büyük pencereden geçerek.
Çıkılan merdivenden bir gün sonsuza dek
sesler gelmeyecek artık, ne de ölü yüzler.


Yataktan kalkmak gerekmeyecek
Yalnız şafak girecek bomboş odaya.
Yetecek pencere, bezemeye her şeyi
sakin bir aydınlıkla, neredeyse bir ışık.
Zayıf bir gölge oturacak yukarı bakan yüze.
Anılar top top gölgeler olacak,
düzleşmiş, eski kor parçaları gibi
Ocaktaki. Anı alev olacak,
düne kadar yanan sönmüş gözlerde.


(11-16 Ocak 1940)



**
Sokaklarda dolaşacağım bitkin düşünceye dek,
yalnız yaşamayı öğreneceğim ve gözlerine bakmayı
geçen her yüzün ve aynı kalmayı.




GECE

Ama rüzgarlı gece, berrak gece,
belleğin belli belirsiz anımsadığı, uzaktır,
bir anıdır. Şaşkın bir sakinlik sürüyor,
o da yapraklardan ve hiçlikten oluşmuş. Bİr şey kalmıyor
anıların ötesindeki o zamandan, belli belirsiz
bir anımsama dışında.

Kimi zaman geri dönüyor güne
yaz gününün kıpırtısız ışığına,
o uzak şaşkınlık.


Boş pencereden
çocuk diri ve koyu tepelerdeki geceye bakardı
ve şaşırırdı üst üste yığılı görünce tepeleri:
Belirsiz ve berrak devinimsizlik. Yapraklar arasında,
karanlıkta hışırdayan, tepeler belirirdi,
orada güne ait her şey, yamaçlar
ve ağaçlar ve üzümbağları apaçık ve ölüydü
ve yaşam başka bir yaşamdı, rüzgardan, gökyüzünden
ve yapraklardan ve hiçlikten.

Kimi zaman geri dönüyor
günün kıpırtısız sakinliğinde anısı
o yoğun yaşamın, şaşkın ışıkta.

(16 Nisan 1938)






Şurası bir gerçektir ki, ben o garip yaratık olup çıktım: yaratılmış bir insan, önemi olan bir ad, 'büyük adam'. Nerede o nsaıl konuşacağını bilmeyen küçük çocuk, Homeros'u ve Shakespeare'i düşündüğü zaman tırnarklarını kemiren, rengi solan o yeniyetme, bir işe yaramadığı için kendini öldürmek isteyen, sevdiği kadının başını büyüklüğüyle döndürüp döndüremeyeceğini bilemediği için yumruklarını sıkan o yirmi yaşındaki o delikanlı? Belli ki, hikayelerine yalnız gençlik yaşantıların, yalnız o köklü ve bencil olmayan yaşantıların girebiliyor. 'Büyük adam'a gelince, onu ancak yaşlandığın zaman ele alacaksın.  (15 Aralık 1949)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder