METRO - (Walker Evans and Bruce Davidson)



Serüven ilkesi fotoğrafın var olmasını sağlamama izin verir. Bunun tersine, serüven yoksa fotoğraf da yoktur. Sartre der ki: “ Gazete fotoğrafları bana pekala bir şey söylemeyebilir.” Bir başka deyişle, bunlara bir var oluş hali saymadan bakarım. Fotoğrafını gördüğüm insanlar kesinlikle fotoğrafta bulunmalarına rağmen, var oluş halinde değillerdir. Aynı Dürer’in gravüründeki Şövalye ve Ölüm gibi, ama benim yerleştirmem olmadan. Üstelik bazı durumlar vardır, fotoğraf beni öylesine farksız bırakır ki, onu “bir görüntü olarak” görmeyi kendime dert etmem bile. Fotoğraf nesne olarak belirsizce kurulmuştur. Kuşkusuz onda yer alan insanlar, kişi olarak yaratılmışlardır. Ancak bu, hiçbir kasıt olmaksızın, yalnızca insana benzedikleri içindir. Algılamanın iki kıyısı, yani gösterge ve görüntü arasında sürüklenir, ama ikisine de bir türlü yaklaşamazlar.


Bu asık yüzlü çölde ansızın bir fotoğraf bana doğru uzanır, beni canlandırır, ben de onu canlandırırım. O zaman onun var olmasını sağlayan çekiciliği böyle adlandırmalıyım: bir canlandırma. Fotoğrafın kendisi hiçbir biçimde canlandırılmış değildir (“canlı gibi” fotoğraflara inanmam) ama beni canlandırır: her serüveni yaratan da budur zaten.

...

İşletici fotoğrafçıdır. İzleyici ise biz, yani fotoğraf koleksiyonlarına (dergi, gazete, kitap, albüm ve arşivlerdeki) göz gezdiren herkestir. Fotoğrafı çekilen kişi veya şey ise hedef, gönderge, bir çeşit küçük hayaldir. Ya da fotoğrafın Tayf’ı diyebileceğim, nesnenin yaydığı görüntülerin hepsidir. Tayf diyorum, çünkü bu sözcük kökeni bakımından “görünümle” ilişkili olduğu gibi, ona bir de, fotoğrafta bulunan korkunç bir şeyi ekler: ölmüşlerin dönüşünü.  
(Roland Barthes - Camera Lucida)




(1938-1941)
Walker Evans

 













1986
Bruce Davidson




















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder