Albert Camus ille de yaşayacağım demişti. İnsan da yaşam da saçmadır, boşunadır, rastgeledir, sağlam hiçbir şey yoktur, ama yine de yaşamak gerektir. Bu, insanın insanlığı kabul etmesi ve ne kadar sınırlı olursa olsun, insan yazgısını sevmesi demekti; insan az bir şey ama yine de çok bir şey demek istiyordu: Camus'nun düşüncesi ve insanların tarihi, insanın küçüklüğü ve büyüklüğü demekti.
İnsanın ölmesi fizikötesi bir rezalettir -bunu Caligula rolündeki Gerard Philipe'e söyletti.
Bu rezaletten, bu ayaklanmadan, bu küfürden çıkardığı sonuçlar, dünya sevgisi, yiğitlik, cömertlik ve insan sıcaklığı oldu.
Kendisinin, Caligula'nın ve Sisyphos söyleni'nin ilk sözlerinin, umutsuzluk sözleri olması, yaşamın, uyanık insanın sürdürdüğü yaşamın umutsuzluğa karşı, daha doğrusu umutsuzluk önünde kendisini ortaya koyması gerektiği içindir.
İnsan alışkanlıkla değil, yaşamayı seçtiği için yaşar. Onun için insan ne yaptığını bilerek, talihin bütün kötülüklerini karşısına alarak, boşuna düşlere kapılmayı teperek seçmeli. İnsanın yaşamı tam anlamıyla seçmesi demek, yaşamın saçma, dünyanın haksız, Tanrı'nın sağır olduğunu düşünmüş olması demektir. İnsan her şeyi yitirmeli ki her şeyi alabilsin. Camus yaşamın anlamı üzerinde Descartes'ın dünyanın varlığı üzerine yürüttüğü düşünce ile yaşamın hiçbir anlamı olmadığını kabul ediyor. İşte o zaman seçiyor ve yaşamdan yana oluyor...Stoik bir filozof...ama vahlanmayan ve böbürlenmeyen bir filozof.
Camus doğanın amansız ama yine de içli güzelliğini derinden duyuyordu. Onun için evren artık bir yardımcı, bir öğretici olmaktan çıkmış, bir dost olmuştu.
R.M.Alberes
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder