Andres Fava'nın Güncesi'nden notlar - Julıo Cortazar

Zorunluluklar tahtında, iş anlamında, bir ücret kazanmak zorunda olmak bana iyi geliyor (hiçbir zaman, dikkatsizlikle bile olsa, 'hayatımı kazanmak' dememişimdir buna); bu işin kişisel yaşam dışındaki yorgunluğu, beni hep daha istekle okumaya, bir konsere gitmeye, bir işin peşinden tutkuyla düşmeye itmiştir.

Beni gerçekten bunaltan şey (küçük adam, ürkek mantarcık) sevgi işi ve yakınlık çabası, sevecenlikler, yakınlarımla bağlar. Özgürlüğümü bir işte çalıştığım için yitirmiyorum, tersine, bu çevreyi, family reunion, aile toplantısı ve arkadaşlıkların tadını koruyabilmek için çalıştığımdan yitiriyorum. İpleri koparmayı beceremiyorum: Daha da kötüsü ipleri koparmak zorunda olduğumu açıkça görüyorum (ya da en azından bugünden yarına, ya da diyelim, gelecek hafta kestirip atabileceğimden emin olabilmeliyim); kendimin, bir ürün verebilmek için yalnız kalması gereken kişilerin tohumundan olduğunu seziyorum, ama yine de Buenos Aires'teyim işte, çevrem beni gerçekten sevenlerle dolu-buna gelince, eğer bu sevgi insanın kendi seçtiği bir sevgi değilse, bu da demek oluyor ki...

Şöyle demesi kolay: Eğer verebileceğim ürün, sonuç olarak sözcüklere dayanan bir yapıtsa, bir ya da iki kitapsa, koşulların ne olduğu önemini yitirir...


***

Hiçin romanını yazmak. Kitapta her şey öyle bir araya gelip oturacak ki okur yapıtın korkunç izleğinin izleksizlik olduğunu sezip şaşırmayacak.

İnsanlığın en gizli kuşkusunu (gerçi günümüzde artık herkesin malı olmuştur) sergilemek: insanın içkin, doğuştan gelen yararsızlığı, boşunalığı.

Çalışma inancı ve dininin (en üst düzeydeki değerleri söz konusu olduğunda: sanat, şiir) aynı zamanda spor olduğunu sezdirmek. İkiyüzlülükleri yumruklamak.



***

Gide gibi bir yazarın kariyerinin en özenilecek yanı, gün gelip esen yele bırakılacak yemyeşil, gür bir ağacı oluşturmak üzere bir araya gelen parçacıkların sürekli ve uyumlu gelişmesidir. İlk kitapların çelişkileri, arayışları, başkaldırısı ve yoluna çıkanlar; evreler, saplantılar; duyumsal, zihinsel ve ahlaki dizgelerin kavramlar ve Keats'ın dediği gibi puroved upon the pulses, yaşamla sınanmış deneyimler çevresinde örgütlenmesi, düzenlenmesi. Yapıtlarını zaman dizimsel olarak okurken, bir yazara (sözcüğü tüm insanca anlamıyla kullanıyorum) dönüşmenin, nasıl da bir şeyler yazmaktan çok, geri çekilip daha birçok şeyi yazmaktan kendini alıkoymak olduğunun git gide ayırdına varması...

...

Journal'da birçok kez Gide'in bir erken ölüm kuşkusu içinde olduğunu görürüz, ama onun içindeki yol gösterici daimon, ta başlangıçtan beri böyle olmayacağını, ağacın kendine tanınan süre içinde beklendiği gibi serpilip boy vereceğini biliyordu. Bu yüzden, acele yok, doğaçlama yok, bir Byron ya da bir Balzac 'ın yazarlık çizgisindeki gibi yazarı kederlere sürükleyen sarsıntılar yok. Gide yirmi yaşındayken yalnızca ve yalnızca o yaşta yazılması gerekenleri yazar; kırklı yaşları tam da meyvenin olgun kokularını salar; altmışlar derin, biçemle kuşatılmış ve tadını çıkara çıkara, keyifli bir söyleyiş kazanmıştır; ölümü bir kitabın her şeyi içeren son sayfası gibi çıkagelir; öngörülür, gereklidir, neredeyse rahat denebilir.

Gide, pek de bilmeden ama dünya üzerindeki varlığının tam da bilincinde olarak, yaşamını ortaya koyar ve yaşamı boyunca, kitapları olan kültürel-ekinsel- üretimini uyumlu aralıklarla paylaştırarak sunar. Düşüncesini, duygularını, biçemini (bunların birleştiren biçemi) ve yaşamını tanrısal bir oran yönetir. Gide'de altın kural, kendi kendisinden doğmaktan oluşur, tıpkı ağacın biçemi gibi; çileli arayışı, aslında zaten bir karşılaşma olmak gibi Pascal'a yakışan erdemi sergiler; her kimse, o olabilmeyi hak etmek için, zaten en derinde olduğu şeye, özüne doğru yolculuk etmek.


***

Gezici yazar. Riviere'in Rimbaud'da incelediği gibi açık hava ile güneşe her çıkışım duyularımı, algılarımı tetikliyor, -parles sens on va a la page, algılar duyular yoluyla sayfaya dökülüyor. Biraz yürüdükten sonra kendimle söyleşmeye, iletişim kurmaya başlıyorum; ağaç sonunda yine ağaç oluyor ve bir kadın ya da çocuk yüzü kolaycacık yapıştırdığım 'yaya' etiketinin benden daha önce gizlediği bir anlamla parlamaya başlıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder