Neden ben böyle farklı, herkese ters düşen biriyim; öğretmenlerimle neden anlaşmazlık içindeyim; öbür oğlanlara yabancıyım? Bak şunlara, hepsi de iyi öğrenciler, sarsılmaz bir sıradanlık içindeler. Öğretmenleri gülünç bulmuyor, şiir yazmıyor, gerçekten düşünülecek ve yüksek sesle söylenebilecek şeyleri düşünüyorlar. Her şeyle ve herkesle nasıl da barışık, nasıl da düzenli buluyorlar kendilerini! Böylesi iyi herhalde... Peki benim neyim var, bütün bunların sonu nereye varacak?
Sf. 12
Gitmesi gereken yolda azıcık kayıtsız, gelişigüzel, kendi kendine bir ıslık tutturup başını yana yatırıp uzaklara bakarak yürüdü ve eğer ara sıra yolunu şaşırdıysa bu bazıları için yol diye bir şey olmadığındandı. Ne olmak istediği sorulduğunda değişen cevaplar verdi, çünkü kendi içinde binlerce varoluş biçiminin olasılığını taşıdığını söylemeyi (bunu yazmıştı da) alışkanlık haline getirmiş, gizliden gizliye bunların aslında bir yığın imkansızlıktan başka bir şey olmadığı bilincini de geliştirmişti...
Sf. 29
Yaşamak için çalışan biri gibi değil, tam tersine yaşayan bir insan olarak kendine hiçbir değer tanımayan, yalnızca yaratıcı olarak dikkati çekmek isteyen, bu yüzden de arta kalan zamanlarında solgun ve gösterişsiz bir şey, oynayacak rolü olmadığında hiçleşen, boyalarını silmiş bir oyuncu gibi ortalıkta gezinen biri olarak yaşıyordu. Suskun, dışa kapalı, göze görünmez biri olarak, yeteneklerini yalnızca bir süs gibi taşıyanlara sonsuz bir küçümsemeyle bakarak çalışıyordu; bu küçük insanlar ister yoksul olsunlar, ister zengin, yaka bağır açık deli gibi sağa sola koşuşturuyorlar, boyunbağlarıyla içinde yaşadıkları refahı sergiliyor, her şeyden önce mutlu, sevimli ve birer sanatçı havasında yaşamaya önem veriyorlar, iyi eserlerin ancak korkunç bir hayatın baskısı altında ortaya çıktığını, hayatını yaşayan insanın çalışamayacağını, üstelik tam anlamıyla yaratıcı olabilmek için ölmüş olmak gerektiğini bilmiyorlardı.
Sf. 32
" 'Meslek' deyip durmayınız Lisabeta İvanovna! Edebiyat bir meslek değil, bir lanettir - bilmiş olasınız. İlk olarak ne zaman kendini gösterir bu lanet? Erken, korkunç derecede erken. Daha Tanrıyla, dünyayla esenlik içinde olmanız gereken bir zamanda. Mimlenmiş olduğunuzu, ötekilerle, sıradan, aklı başında insanlarla bilinmez bir karşıtlık içinde bulunduğunuzu hissetmeye başlıyorsunuz, sizi onlardan ayıran sırıtkanlık, inançsızlık, zıtlık, bilinç, duygu uçurumu gitgide daha çok derinleşiyor, yalnız kalıyorsunuz ve o andan başlayarak iletişim kalmıyor artık! Ne kader! Diyelim ki yüreğiniz bunun korkunçluğunu hissedebilecek kadar canlı, sevgi dolu kalmış olsun; binlerce kişinin arasında alnınızdaki işareti hissettiğiniz ve herkesin de aynı şeyin farkında olduğunu bildiğiniz için kişilik bilinciniz birden tutuşuyor. Deha sahibi bir oyuncu tanırım, insan olarak hastalıklı bir çekingenlik ve kararsızlıkla savaşmak zorundaydı. Aşırı derecede bilenmiş bir kendini beğenmişlik duygusu kaplardı bazen içini, rol kıtlığı, oyuncu olarak görevinin azlığı bu kusursuz sanatçı ve yoksullaşmış insanda böyle bir etki yaratırdı. Bir sanatçıyı, ekmek parası kazanmak için sanatçılık yapan değil de tam tersine kaderi önceden belirlenmiş bir sanatçıyı içinden çekip çıkarmanız için biraz dikkat yeterlidir. Yüzünde ayrılık ve ayrıksılık, tanınır ve izlenir olmanın bilinci, hem krallara yaraşır, hem de mahçup bir şey vardır. Sivil elbiseleriyle halkın arasında gezen bir prensin yüz çizgilerinde de buna benzer bir şeyler görürüz. Ama sivil elbise hiçbir işe yaramaz. Lisebeta! başka kılıklara bürünün, bir ateşe ya da izne çıkmış bir hassa alayı teğmeni gibi giyinin - gözlerinizi kaldırıp da bir tek söz etmeyegörün, herkes o anda sizin bir insan değil, Yabancı, Yabancılaşmış, Yabancılaştırıcı - bambaşka bir şey olduğunuzu anlayacaktır.
Sf. 39
Thomas Mann
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder