Huzursuzluk Kitabı (sf. 199)


Zamanı derin bir acıyla hissediyorum. Bir şeyleri bırakıp gitmek beni inanılmaz sarsıyor. Birkaç ay yaşadığım zavallı möbleli oda ya da altı gün kaldığım taşra otelindeki masa, hatta bir garda, iki saat oturup tren beklediğim hüzünlü bekleme salonu - tamam, ama hayatın güzel şeylerini terk ettiğimde ve sinirlerimin olanca duyarlılığıyla onları bir daha asla göremeyeceğimi, onlara kavuşamayacağımı, kavuşsak da şu belirli, eşsiz andaki gibi olmayacaklarını düşününce -metafizik bir ıstırap veriyorlar bana. Ruhumda bir uçurum açılıyor. Tanrı'nın zamanının soğuk nefesi solgun yanağımı okşuyor.

Zaman! Geçmiş! Ansızın herhangi bir şey - bir şarkı, tesadüfen burnuma gelen bir koku ruhumda anıların tıpasını çekiveriyor... Bir vakitler olduğum, bir daha asla olmayacağım her şey! Benim olmuş, gelecekte asla olmayacak şeyler! ve ölüler! Çocukluğumda beni onca sevmiş olan ölüler! Adlarını andıkça ruhum buz kesiyor; insan yüreklerinden sürüldüğümü, kendi gecemde yapayalnız kaldığımı, kapalı kapıların dilsizliğinin karşısında, dilenci gibi ağladığımı hissediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder