ROLAND BARTHES


PHOTO: Arthur W. Wang




Bir görüntü - benim görüntüm – yaratılacak:

Acaba antipatik bir bireyden mi, yoksa iyi türden mi doğacağım? Ah, keşke fotoğraf üzerine klasik bir tuval üzerindeymiş gibi soylu bir anlatımla “çıkabilsem” –düşünceli, zeki, vb.! Kısacası (Titian tarafından) resmedilebilsem ya da (Cloet tarafından) çizilebilsem. Oysa fotoğrafın yakalamasını istediğim şey bir öykünme değil de bir manevi doku olduğu, ve Fotoğraf da en büyük portrecilerin ellerinde değilse pek de öyle hünerli bir şey olmadığı için, içeriden kabuğuma nasıl hükmedeceğimi bilemiyorum. Gözlerimden ve dudaklarımdan “tanımlanamaz” olduğu havasını verdiğim, ve benim doğamın tüm nitelikleri yanında bütün Fotoğraf ayininin keyiflenerek bilincimde olduğumu da gösterecek hafif bir gülümseyişin “dolaşmasına” karar veriyorum: kendimi bu toplumsal oyuna bırakıyor, poz veriyor, poz verdiğimi biliyor, poz verdiğimi bilmenizi istiyorum; ama (olacak iş değil ya) bu ek mesaj benim bireyselliğimin değerli özünü, her türlü resmin ötesinde benim ne olduğumu asla değiştirmemeli. Kısacası benim istediğim, bin bir tane değişken fotoğraf arasında itilip kakılan, yer ve yaşla değişen (hareketli) görüntümün her zaman (şu derin) “kendimle” çakışmasıdır. Oysa bunun tam tersini söylemek gerekir: “kendim” hiçbir zaman görüntümle çakışmaz;  çünkü ağır, hareketsiz ve inatçı olan görüntüm (toplum bu yüzden onu bırakmaz), hafif, bölünmüş ve dağılmış olansa “kendim” dir;  “kendim” şişeye kapanmış cin gibi yerinde duramaz: keşke fotoğraf bana hiçbir şey göstermeyen, doğal ve anatomik bir beden verebilseydi!


**

Eninde sonunda benim fotoğrafımda aradığım (ona bakışımı belirleyen “niyet”) Ölüm” dür: Ölüm, o fotoğrafın eidos’udur. Gariptir, bu yüzden fotoğrafım çekilirken hoş görebildiğim, sevdiğim, bana tanıdık gelen tek şey makinenin sesidir. Bana kalırsa Fotoğrafçı’nın organı gözü değil, (ki bu beni korkutur) parmağıdır: makinenin tetiğine ve plakaların metalik hareketine (makinede hala böyle şeyler varsa eğer) bağlı olan şey. Poz'un öldürücü katmanını yırtıveren bu metalik sesleri neredeyse şehvetle, Fotoğrafta tutkumun takıldığı asıl - ve tek - şeylermişçesine seviyorum. Zamanın sesi benim için hüzünlü değildir: çanları, saatleri severim - anımsadığım kadarıyla fotoğraf aletleri önceleri ince marangozluk ve hassas mekanizma tekniklerine bağlıydı: kısacası fotoğraf makineleri, görmenin saatleriydi; kim bilir belki de içimdeki çok yaşlı biri fotoğraf mekanizmasında hala o ağacın yaşayan sesini duyuyordur.


Roland Barthes


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder