Camus x Sartre

Camus’ da dünya vardır, dünyanın güzelliği, dünyaya karşı duyulan şükran vardır. Duygusal eğilimlerinden ileri gelir bu. Sartre verili olana karşı hınç duymanın çok büyük bir düşünürüdür. Her şeyi değiştirmek gereklidir, insanlık durumuna varıncaya kadar her şeyi. Bulantı dünyaya karşı bir tiksinti ilişkisini anlatır. Buna karşılık Camus dünyaya yönelik şükran duygusunun düşünürüdür. Bu temel fark siyasal tartışmaları sırasında yeniden belirir ve bize söyleyecek çok şey içerir hala.

Camus’nun siyasal düşüncesini en güzel özetleyen cümle Nobel ödülünü aldığı zaman Stockholm’da yaptığı bir konuşmadaki sözüdür: “Dünyanın bozulup dağılmasını engellemek.” Bütün radikalliği tersine çeviren bir program, umut ilkesinden sorumluluk ilkesine gerekli bir geçiş.



Sartre ile Albert Camus’nun varoluş karşısındaki, hatta babayla ilişkili olarak duruşları kıyaslanabilir. Radikal özgürlüğün filozofu Sartre, genç öldüğü için babasına müteşekkirdir çünkü adam oğlu hakkında proje yapacak zamanı bulamamıştır: ana babaların projeleri olunca çocukların kaderi çizilir. Sartre edebiyatla, ailesinin ona dayattığı şu yazınsal nevrozla ilişkisini kesmek ister. Tam tersine Camus’nun içinde yatan duygu, ana-baba sevgisidir, otobiyografik yapıtı ölmüşler için bir tür sunak haline getirir o.


Alain Fınkıelkraut



Sartre: İkinci dünya savaşı sırasında çok temkinlidir, savaştan sonraysa işbirlikçilere karşı sert tepki gösterir.



Camus: Önce Ne Kurbanlar Ne Cellatlar ile, ardından da Başkaldıran insan ile hem liberal hem mutlak özgürlük yanlısı bir solculuğu temsil etmiş, Stalinci totalitarizmle gizlice bir uzlaşmaya gitmemiştir.



Sartre: Frantz Fanon’un denemesi için yazdığı bir önsözde, mazlumun şiddetini savunur.



Camus: Terörizme karşı uyarıda bulunmaktan geri kalmaz.



Sartre: Francis Jeanson’la birlikte Cezayir’deki Ulusal Kurtuluş cephesi’ne ve onun terörizm yanlısı tutumuna koşulsuz destek verir.



Camus: Cezayir’de doğmuş bir Fransız olarak kinlerden arınmayı ve görüşler yoluyla varılacak bir çözümü salık verir.



Sartre: Cezayir savaşı sonrasında general de Gaulle’ün iktidara gelişine Sartre öfkesini belirtir.



Camus: Bu konuda susmayı yeğler.





Sibirya’daki kamplar ve dolayısıyla Sovyet rejiminin niteliği konusunda;

Camus: Tavrı açık seçiktir. Sovyet rejimini kesin olarak kınar; Kominform’a bağlı kalmış bir komünist partiyle yapılacak her türlü işbirliğine karşı çıkar. 1951’ de Başkaldıran İnsan ‘ı yayımlar.

Sartre: Tavrı önceleri kesin değildir. Burjuvaziye ve Amerika’ya karşı düşmanlığı tercihlerine yön verir. Devrim onun için demokrasiden önce gelmektedir. Antikomünizmin her biçimine karşı çıkar.

Sartre: Antikonformizm gereği Nobel’i reddeder.


Camus: Nobel’i alır.

Sartre: Entelektüelin yerleşik, kurulu iktidarlara karşı başkaldırışını temsil eder.


Camus:  Demokratik bir sosyalizm için mücadele eder.


Camus: İktidardakilerden uzak durur.


Sartre: Sartre’da iktidardakilerde uzak durur ama Kruşçef, Mao, Fidel Castro söz konusu olunca iş değişir.



Camus:  Başkaldıran İnsan kitabında Kafka’nın çok güzel ifade etmiş olduğu bir fikri işlemiştir: “Devrim sel gibidir. Yayıldıkça kirlenir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder