Sanatın Anlamı - Donald Kuspit

Sanat, öznellikteki nüansları, aklın yapabileceğinden daha ince bir biçimde kaydeder, çünkü sanat, öznelliğin var olduğu şeyleştirilemeyen anda var olur, oysa akıl zamanı şeyleştirerek zamansallığa ilişkin tüm izlerinin, onunla birlikte de öznel öneminin yitmesine neden olur. Sanat, şeyleştirilemeyecek bir zamanda –sonsuz olan tek şey- var olduğundan, yıkım ve ölümün çirkinliğini şeyleştirmeye yönelik her türlü girişimin zorunlu olarak başarısızlıkla sonuçlanacağına işaret eder. Yıkım ve ölüme yönelik ciddi bir bilinç benliği derinden sarsar, çünkü bunlar benliğin yabancılaşılamayacak temel parçalar olduğu bilincini içerir. Kendi kendinin yıkımıyla karşılaşan benlik, kendilik duygusunu yitirir. Yok olacağını, öleceğini fark ettiği içindir ki –nihai olarak hiçbir şey olmadığını en derinlerinde fark ettiği içindir ki- kendi duygularını yönetemez ve aklını kaybeder. Ama eğer tüm bunları sanat aracılığıyla yeniden fark ederse, benlik kendindeki ve dünyadaki yıkım ve ölümün derinliklerine dalabilir. Benlik onları hiçbir zaman anlayamaz, ama sanat sayesinde kendi yaşam anlayışı üzerindeki etkilerini inceleyerek, bütün güvensizliğine rağmen kendi kendini kontrol edebilir. Sanat hiçbir zaman benliğe, Buda’nın sunacağı aydınlığı sunmaz, ama estetik deneyim, benliğe yaşamın sınırlı olsa da boşuna olmadığını gösterebilir.

Yaşamın travmatik çirkinliğine karşı sanatı değil de saf aklı savunmak yetersiz kalır, çünkü çirkinliğe karşı ruhun bir parçasıyla değil, tamamıyla savunma yapılması gerekir. Bu saf akıl yoluyla başarılabilseydi bile, düşünsel nesnelliğin ruhsal yaşam üzerinde derin bir etkisi olmayacaktı.  Düşünsel nesnellik, tanım gereği duygusal açıdan boştur, bu nedenle rahatlatıcı bile olamaz.  Anlama iddiasında bulunduğu şeyin varlığını, yalın bir verimlilikle göstermekten başka bir şey yapamaz. Çirkinliğin fiziksel ve ruhsal gerçekliği karşısında hiçbir kuram adil olamaz. İçimizde hissettiğimiz ve dünyada yaşarken deneyimlediğimiz yıkım ve ölümden bedensel egomuzu korumanın tek yolu, güzel sanat eserleriyle kendimizi özdeşleştirmektir. Sanat ancak gerçek anlamda güzel olduğunda yaşamdaki çirkinliğe meydan okuyabilir –onu alt edemese de ona karşı direnebilir. (kimi zaman modern sanat yaşama karşı kazanılmış boş bir zafer gibi görünse bile böyledir bu). Böylece daha büyük, bunaltıcı ve sonsuz çirkinlik ortamında küçük bir anlık mutluluk alanı yaratılmış olur, hem de bu alan icra ve yanılsamada bir duraksama anından ibaret olsa bile. Dolayısıyla çirkinliğin estetik açıdan dönüştürülmesi, kendi yıkımımız ve ölümümüze dair – dünyadaki çirkinliğin bir parçası olduğumuzu onaylayan- bilincimizin yarattığı duyguların – bilinç eşiği altında- kontrolünde olma hissi yaratır. Çirkinliğin sanatta yarattığı bu trajik hale, varoluşumuzda sürekli bir aksaklık bulunduğunu onaylasa da, bizi çirkinliğe karşı daha güçlü kılar.

Bir başka deyişle yıkım ve ölüm, sanatta artık yaşama ilişkin o çıplak çirkin gerçek- yaşamla ilgili tüm gerçeklerin boyun eğdiği üstün gerçek-   yaşamı anlamsız ve çirkin kılan nihai gerçek- olmaktan çıkmış, estetik bir kılıfın ardında gizli bir gerçek haline gelmiştir.


Sanatın Sonu
sf. 203 - 205     Donald Kuspit            

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder