Bu cümle, sanatın esas olarak, tüm tarihin içinde zaplayarak ve tam olarak yeni, hiç dokunulmamış alanlar keşfederek değil de, -her şeyden sonra, ola ki estetik dünya da fiziksel evren gibi tükendikten sonra- nesnelerin somut ve gerekli eğilimleri doğrultusunda hareket ederek, geçmişte kalan bütün biçimleri az çok otantik ya da yapay bir biçimde yeniden canlanma içinde ortaya çıkarttığı ve kendi tarihinden bu güne doğru gelen uzun bir "kaydırma" hareketi içinde işlediği fikrini geliştirmektedir. Nasıl insanoğlunun ilerlemesini çizgisel bir üslülük denklemi içine oturtamıyorsak, bunu sanat konusunda yapmak da çok zor olacaktır, çünkü sanatın çizgisel işlevi hep bir sorun olagelmiştir; hiç kimse sanatın bir uçtan bir uca, bir son noktaya doğru ilerlediğini düşünmemiştir.
*
Kıyamet odaklı bir tasarım söz konusu değil. Buradaki sorun sanat için de, ekonomi vb. içinde aynı. Aslında tabii, çağın gelişmeleri içinde sanat adına belirleyici, travmatik bir şeylerin olup olmadığını soruşturmak ilginç olabilir, Duchamp gibi birinin birdenbire ortaya çıkıvermesi, örneğin.
*
Soyutlamaya geçiş çok önemli bir olgudur; bir tür temsil dizgesinin sonuna işaret eder; sanatın sonuna değil de, tam tersine işaret ettiği kuşku götürmez; ama ben yine de soyutlamada aynı anda hem nesnelerin tümel bir yenilenmesini, hem de soyutlamanın (ve de tüm modernitenin), nesnenin analitik keşfine doğru ilerleme, yani nesnenin ve dünyanın analitik gerçekliğini görünümlerin ardında bulmak amacıyla betimlemenin maskesini indirme erekliliğinde olduğu ölçüde sanat için gizil bir tehlike taşıyacak olan bir tür yanılgıyı görüyorum.
*
Gerçek dönüm noktası Duchamp ile başlar (burada onu kutsallaştırmak niyetinde değilim): Hazır-yapıt olgusu, sanatsal eylemin, ortaya çıkmak için gündelik nesnenin sanat nesnesi bağlamında oturtulmasından başka bir şeye ihtiyaç duymadığı bir öznellik karasızlığına işaret eder; bu durumda sanat, neredeyse sihirli bir işlemden başka bir şey değildir artık: tüm bayağılığı içinde nesne, tüm dünyayı hazır yapıt'a dönüştüren bir estetiğe nakledilmiştir. Duchamp'ın eylemi, kendi içinde son derece küçük bir eylemdir, ama ondan itibaren, dünyanın tüm bayağılığı estetik bir ulama ve buna karşılık, tüm estetiği de bayağılık konumuna geçer: Bu iki alan arasında, terimin geleneksel anlamında estetiğe gerçekten son noktayı koyan bir yer değiştirme söz konusudur.
Ve benim için, tüm dünyanın estetik hale gelmesi olgusu, sanatın ve estetiğin sonu anlamına gelmektedir. Daha sonra ortaya çıkanların tümü de -buna, sanatın geçmişte kalan biçimlerinin yeniden canlandırılması da dahildir- birer hazır-yapıttır (bir şişe bir olay ya da onun remake'i). Sanat tarihinin biçimlerini, oldukları gibi, yeniden kullanmak mümkündür; hazır-yapıtlar üretmek için, onları bir başka boyuta nakletmek yeterlidir, tıpkı, Millet'in Angelus'unu kendi tarzında yeniden kullanan Martin O'Connors örneğinde olduğu gibi, ama bu hazır-yapıt, Duchamp'ın, eylemin yokluk için bir tür yetkinliğe ulaştığı hazır-yapıt'ına oranla daha az saftır.
*
Bir açıdan Duchamp’i tüm betileme yapılarının ve özellikle de anlatımcı öznelliğini yanılsama tiyatrosunun üzerine bir çizgi çekmiştir: Dünya, bir hazır-yapıt'tır. Ve tüm yapabileceğimiz de, sanat yanılsamasını ve boş inancını, nesnelerin bağlamını değiştiren ve ister istemez bir müze haline gelecek olan bir uzam aracılığıyla korumaya çalışmaktan ibarettir. Ama ardından da anlaşılacağı gibi, müze her şeye rağmen, bir lahittir.
Maecel Duchamp |
Görüntünün kalbine hiçliği yeniden yerleştiren bir başka sanatçıyı, Andy Warhol'u anımsayabiliriz; bu da fantastik bir deneyimdir, ama bana, artık sanat tarihinin siciline ait değilmiş gibi geliyor.
*
Her ne olursa olsun bugün galerilerin çoğunlukla sanat artıklarıyla dolup taştığı bir gerçek. Birçok galerinin yok olup gittiği New York'ta kalanlar, büyük ölçüde kalıntıları sergilemekle meşguller: Bu "artık" konusu, yalnızca sık sık karşımıza çıkan bir izlek değil, aynı zamanda sanatın malzemeleri de bizzat artıklardan oluşmakta ve tarzların çoğu da döküntü. Her şeyi yapmak mümkün; size görüntünün içine girmek imkanını sunan (oysa o ana kadar görüntü hep dışsaldı.) sanal bir gerçekliğe referanslı şeyler de yapabilirsiniz. Video ile, görüntü dışa vurulmuyor, görüntünün içine sızılıyor, ve orada, neredeyse moleküler bir düzeyde, her yere zaplanabiliyor ve gerçekten de istenilen her şey yapılabiliyor; bu benim için sanatın sonu anlamına geliyor. Söz konusu olan artık, sanattan çok teknolojik bir etkinliktir.
*
Bugün sanat alıntı yapma ve kendine mal etmeye dönüşmüş durumda; ve kendi özgün biçimlerinin belirsiz bir yeniden canlandırılışından başka bir şey değilmiş izlenimi veriyor.
*
Sevdiklerim arasında Bacon'ı ve Hopper'ı sayabilirim. Warhol ise, başka bir şey, ben ona her zaman bir parça metafizik bakışla, bir tür referans senaryosu olarak yaklaştım, ama asla bir sanatçı olduğunu düşünmedim. (Onu bir sanatçı olarak görmek yanlış olur çünkü o asla böyle bir şey istememişti.) Kısacası, kuralı haklı çıkaran istisnalar yok değil, şöyle ki dünya devrimci bir eylem çizgisi üstünde hizaya girmiştir. -hazıryapıt- ve bu karşı açı üstünde, biçimler var olmaya devam eder ama geriye kalan her şey, tüm bu işleyiş, değer haline dönüşür. (estetik değer ve piyasa değeri) Sanat değere dönüştürülmüş durumda ve geriye, biçim ve değeri -çünkü benim için sanat tepeden tırnağa yalnızca biçimden ibarettir- karşı karşıya getirmekten ve değerin tuzağına düştüğümüzü ve hatta sanat pazarı bağlamında, bir tür değer esrimesine, ur gibi her an büyüyen bitimsiz bir değer açlığı hastalığına yakalanmış olduğumuzu kabul etmekten başka yapacak bir şey kalmıyor; ama neyse ki, ben yine de biçimin -yani, dünyanın yanılsamasının ve bu öteki sahneyi keşfetme olasılığının -köktenci bir istisna şeklinde de olsa, direndiğine inanıyorum.
*
Yeni bir kuşağın neler yapabileceğini tahmin edebilmenin gerçekten imkansız olduğunu düşünüyorum. Bir tür sanat tarihinin, hatta avant garde'larla birlikte bir eleştiri ve tartışma ortamının henüz var olmadığı dönemlerde "devrimci" mikro olayları keşfetmek, öngörmek, tahmin etmek ve ortaya çıkarmak mümkündü, ama bugün bunun mümkün olabileceğini düşünmüyorum. Ayrıca, diğer dünyalarda da olduğu gibi, sanal olarak düz bir "kafaiçi filmi estetiği"nden hareket eden özgünlüklerin varlığından da söz edebiliriz. Bu özgürlükler, geçici olma, tarihe dahil olma, kısacası; tıpkı politika alanında, günümüzün gerçek olaylarının başka yerlerden gelen ve politikaya, tarihe karşı çıkan özgünlükler olması gibi, "karşı çıkma" tehlikesini son derece ciddi bir şekilde taşıyor ve öngörülemezliklerini sürdürüyor. Hiç Şüphesiz bugün yalnızca, estetik sonrası özgünlüklerin, ötekilikten filizlenen ve dolayısıyla öngörülemez olan şeylerin varlığından bahsedebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder