Bütün bunlardan, La Mora’daki yaşamdan ne kaldı geriye? Yıllarca sonra, akşamleyin ıhlamur ağaçlarından gelen bir esinti kokusu, nedenini kesinlikle bilmeden, kendimi farklı biri gibi hissetmeme, gerçek benliğimi hissetmeme neden olmuştu. Aklımdan hiç çıkaramadığım bir şey, bu vadide, giderek tüm dünyada kim bilir kaç kişinin yaşadığı, ve o zaman bize ne olmuşsa şimdi de aynı şeyin onlara olmakta olduğu, ve onların bunu bilmediği, akıllarına bile getirmediğidir. Belki de bir ev vardır içinde kızların yaşadığı, yaşlı kimseler ve bir küçük kız -Nuto gibi bir oğlan, Canelli ve istasyon gibi bir yer, belki de uzaklara gitmek ve para yapmak isteyen benim gibi birisi – yazın tahılı kaldırırlar, üzümleri toplarlar, kışın ava giderler, bir de teras vardır, ve her şey bizde olduğu gibi oluyordur. İşte böyledir dünya. Hiçbir şey biraz olsun değişmemiştir, oğlanlar, kadınlar ya da dünya. Güneş şemsiyesi taşımıyorlar artık, pazarları panayır yerine sinemaya gidiyorlar, tahıllarını siloya gönderiyorlar, kızlar sigara içiyor, ama yaşam yine de aynı ve onlar bir gün çevrelerine bakıp kendilerini arayacaklarını bilmiyorlar, o zaman iş işten geçmiş olacak. Cenova’da vapurdan inip de kendimi savaşın yıktığı evler arasında bulduğumda ilk söylediğim şey, her evin , her avlunun, her terasın herhangi bir kimse için bir anlamı olduğu; geçmişteki o kadar yılın, o kadar anının bile iz bırakmadan gecenin boşluğunda kaybolup gittiği düşüncesinin, maddi kayıptan ya da ölen insan sayısından daha hüzün verici olduğuydu. Yoksa yanılıyor muyum? Belki böylesi daha iyidir, her şeyin kuru otların alevinde uçup gitmesi ve insanların yeniden başlaması her şeye, daha iyidir. Amerika’da yapılan şey de bu – bir şeye, bir işe ya da bir yere doyduklarında yaptıkları şey bu. Orada tümüyle boş köyler vardır şimdi. Oteli, belediye sarayı, dükkanları bile- tıpkı bir mezarlık gibi.
Sf. 125
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder