Kamera. her şeyi gören tanrı olarak, bilgelik arayışımızı tatmin eder.
Bu yükseklik ve bu açıdan başkalarını gözetlemek: Yayalar gelip geçerler, nadir deniz böcekleri gibi lenslerimizin önünden!
Bu yükseklik ve bu açıdan başkalarını gözetlemek: Yayalar gelip geçerler, nadir deniz böcekleri gibi lenslerimizin önünden!
Yoga güçleri.
Kendini görünmez ya da ufacık kılmak için.
Devleşmek ve en ufak şeylere erişmek için.
Doğanın işleyişini değiştirmek için. Kendini boşluk ya da zaman içinde herhangi bir yere yerleştirmek için...
Pusuda yatan adamın tüfeği gözünün uzantısıdır...
Rahimde hepimiz kör mağara balıklarıyız.
Her şey belirsiz ve şaşırtıcı. Deri şişer ve bedenin organları arasında hiçbir fark kalmaz.
Tekdüze sesler çıkaran korkunun her şeye burnunu sokan sesi.
Bu yutulmanın korkusu ve çekiciliğidir.
Rüyanın derinliklerinde, uykuyu geçir bedenine bir eldiven gibi tıpkı. Yer ve zamanın dışındasın artık. Özgürsün artık, akıp giden yazın içinde çözülüp dağılmak için. Uyku her gece içine dalınan okyanus derinlikleridir. Sabah uyanırsın, üstünden sular damlayarak, nefes nefese ve gözlerin yanarak.
O çirkin kabuğu içinde
Bayağı bakar göz.
Açık havaya çık.
Tüm parlaklığınla
...
Bir kır manzarası üzerinde dolaşır bir kamera, aklı yok edip imgeyi şaşkına çevirerek. Gri bir fil eriyerek gözlerden
yanaklara doğru süzülür. Elveda.
Modern yaşam trenle bir yolculuktur. Yolcular pis kokulu koltuklarında alabildiğine dönüşüme uğrar
ya da vagondan vagona sallanarak dolanırlar; bitmeyen bir dönüşümün esiri olarak...
Çatıları yık, duvarları yık, bütün odaları aynı anda gör.
30 Haziran
Çatı katında. Birden uyandı. Aynı anda başının üstünden hava üssünden bir jet süzüldü. Sahilde çocuklar hızla geçen gölgesine atlamayı deniyorlar uçağın.
Yanlışlıkla bir odaya giren ve camı bulamayan bir kuş ya da bir böcek.
Çünkü ne olduğunu bilmezler camın.
İnsanoğlu binaları yaptığında hapsetti kendini odacıklara,
ilk ağaçlar ve mağaralar.
(Camlar iki yönlü çalışır, Aynalarsa tek yönlü.)
Aynaların içinden yürüyüp gidemezsin ya da camın içinden süzülemezsin.
Dikizci, röntgenci karanlık bir komedyendir. Bilinmeyen kimliğiyle, gizli istilasıyla iticidir. Acınası bir yalnızlık içindendir. Fakat garip bir biçimde, aynı sessizlik ve esrar sayesinde görüş alanı içindeki herhangi birinin ortaklığını kazanabilir. Bu onun korkusu ve gücüdür.
Röntgenci masturbasyoncudur; ayna madalyası, cam ise avı.
...
Sindirip içselleştirerek Dışarısı ile yüz yüze gel.
Ben dışarı gelmeyeceğim sen içeri gelmelisin.
Gözetlemeye yattığım rahim bahçeme.
Gerçekle savaşmak için kafamın içinde bir evren yaratabileceğim o yere....
İmge yoksunluktan doğar...
Uzaktan zevk alabilirsin yaşamdan. Her şeye bakabilir fakat tatmayabilirsin. Sadece gözlerinle okşayabilirsin anneni istersen.
Dokunamazsın bu hayaletlere.
Filmler yapay olarak döllenmiş ölü fotoğraflar bütünüdür.
Sinema, sanatların en totaliter olanıdır. Bütün enerji ve heyecan kafatasının içine emilir, bir tür zihinsel ereksiyon; kanla şişer kafatası. Caligula tüm tebaası için tek bir boyun arzulardı, tek bir vuruşta tüm imparatorluğun başını uçurabilmek için. Sinema bu dönüştürücü araçtır işte. Beden, gözler uğruna var olur sadece; bu iki yumuşak aç gözlü mücevheri ayakta tutan kuru bir sapa dönüşür.
Film bir çeşit sahte ölümsüzlük bahşeder. Sinemanın çekiciliği ölüm korkusunda yatar.
Sinema iki ayrı koldan gelişti.
Birincisi görsel. Phantaasmagoria gibi, amacı tamamen taklit, duyusal bir dünya yaratmak
Diğeri ise röntgencilik. Tebaasına hem erotik hem de kurcalanmamış
gerçek yaşam görüntüsü vaad eden ve renge, sese, ihtişama hiç gerek
duymadan anahtar deliğini veya röntgencinin camını taklit eden.
Sanatın varolabilmek için seyirciye ihtiyacı olduğunu sanmak yanlıştır. Film gözler olmadan da oynar, seyirci ise onsuz varolmaz. Film onun varlığını garantiler.
Yabancı en büyük tehdit olarak algılanırdı eski topluluklarda.
Dönüşüm: Bir nesne, adından, alışkanlıklarından ve çevresinden koparılıyor. Sadece ve sadece kendisi oluyor. Bu parçalama, saf varlığı elde edinceye kadar sürdürüldüğünde artık özgürdür nesne, sonsuza kadar herhangi bir şey olmak için.
Çıplak gözün ve kameranın bize sunduğu kadarıyla nesneler "Görme" tarafından yanılgıya düşürülmeden.
Henüz hiçbir nesne yokken ortada.
Kamera androjen bir makine, bir tür mekanik hünsadır.
Film ete barırılan bir iğnenin yabancı bir başkentte patlamalar yaratabileceği varlık zincirini aydınlatamadığı sürece bir hiçtir.
Sinema bizi hayat kaynağına, madde dinine geri götürür; tek tek her şeyin kutsal sayıldığı ve her şeyde ve her canlıda tanrıların görüldüğü.
Sinema; simyanın mirasçısı,
erotik bir bilimin son üyesi.
Islak sahilde boylu boyunca yatar alık aslanlar.
Tüm evren diz çöker bataklıkta,
merakla gözlemek için kendi çürüyüşlerini
insanoğlunun bilinç aynasında
Boş ve dolu ayna, yutucu, edilgen
her gelene ve her ilgisini çekene karşı.
Karşı yakaya giden geçit kapısı, ruh özgür bırakır kendini hızla
Aynaları çevir duvara
yeni ölünün evinde.
(HWY: An American Pastoral)
by Jım Morrıson
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder