Bu varlık denizi nerden gelmiş bilen yok;
Öyle bir inci ki bu büyük sır delen yok;
Herkes aklına eseni söylemiş durmuş,
İşin kaynağına giden yolu bulan yok.
*
Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti;
Derede akan su, ovada esen yel gibi.
İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:
Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki.
Ben ne camiye yararım, ne havraya!
Bir başka hamur benimki, başka maya.
Yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim:
Ne din umurumda, ne cennet, ne dünya!
*
Bu dünyadan başka dünya yok, arama;
Senden benden başka düşünen yok, arama!
Vaz geç ötelerden, yorma kendini:
O var sandığın şey yok mu, o yok, arama!
Öyle bir inci ki bu büyük sır delen yok;
Herkes aklına eseni söylemiş durmuş,
İşin kaynağına giden yolu bulan yok.
*
Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti;
Derede akan su, ovada esen yel gibi.
İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok:
Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki.
Ben ne camiye yararım, ne havraya!
Bir başka hamur benimki, başka maya.
Yoksul gavur, çirkin orospu gibiyim:
Ne din umurumda, ne cennet, ne dünya!
*
Bu dünyadan başka dünya yok, arama;
Senden benden başka düşünen yok, arama!
Vaz geç ötelerden, yorma kendini:
O var sandığın şey yok mu, o yok, arama!
Hayyam'ın sıkıntısı, ne yapacağını bilemeyen, aslında hiçbir şey yapamadığı ya da beceremediği için bu halde olan bir adamın çektiğiyle bir değildir. Öylesi, ölü doğmuş insanların ve kendini haklı olarak morfine ya da kokaine verenlerin sıkıntısıdır. Acem bilgenin sıkıntısı ise, bununla karşılaştırılamayacak kadar asil ve derindir. İyice düşünmüş ve her şeyin karanlık olduğunu görmüş; bütün dinler, bütün felsefeler üzerine kafa yormuş, nihayet Süleyman'ın lafına gelmiş bir adamın sıkıntısıdır onunkisi: "Gördüm ki her şey boşmuş,ruhun çektiği acılardan ibaretmiş" ya da şu öteki kralın - daha ziyade imparator demeli - Septimus Severus'un, o da der ki: "Omnia fui nihil..." "Her şeydim, hiçbir şeye değmezmiş."
Hayat demiş Gabriel Tarde, 'yararsızlıktan geçerek imkansızı aramaktır'; Ömer Hayyam da olsa böyle söylerdi.
Acem bilgenin içkiye kendini vermekte ısrar etmesinin nedeni budur. İç,İç! Pratik felsefesi böyle özetlenebilir. Neşesine neşe katmak için, neşe neşeye daha çok benzesin diye içen, ehlikeyif bir ayyaştan bahsetmiyoruz. Unutmak ve belki biraz daha kendi olmak amacıyla içen, kırgın bir ayyaş da değildir Hayyam.O şaraba neşeyi, eylemi ve aşkı katandır; Ömer Hayyam'da en ufak bir enerji işareti, en ufak bir aşk cümlesi geçmediğini de gözden kaçırmayalım. Rubaiyat'ta incecik siluetiyle (nadiren de olsa) zuhur eden küçük saki kesinlikle "şarap sunan genç kız" değildir. Şair, tıpkı bir şarap testisinin narinliğine vurulurcasına vurulmuştur onun endamına.
Sonuç olarak Ömer Hayyam'ın pratik felsefesi, haz arayışının dibe vuracağı kadar silikleşmiş, dingin bir epikürcülüğe varır. Gülleri seyretsin, şarap içsin, ona yeter. Hafif bir meltem, havadan sudan bir sohbet, üç beş çiçek, bir testi şarap -Acem bilgenin en önemli arzu nesneleri bundan ibarettir işte, hepsi bu. Aşk insanı kışkırtır ve yorar, eylem dağıtır ve başarısızlığa götürür, kimse bilmeyi bilmez ve düşünmek her şeyi donuklaştırır. İşte buz yüzden, faydasız dünyayı açıklama iddiasından veya aptalca onu iyileştirmeyi, yönetmeyi amaçlamaktan vazgeçsek daha iyi olur. Her şey hiçtir ya da Yunan Antolojisi' nde yazdığı gibi "her şey akılsızlıktan gelir", üstelik bir Yunan, yani akılcı biridir bunu söyleyen.
Varolan bütün dinlerin, bütün felsefelerin doğrularına ya da yalanlarına, gereksiz yere kanıtlarıyla öne sürülen, adına bilim denen bütün varsayımlara kayıtsız kalacağız. İnsanlık denen şeyin ya da insanlığın kaderini ya da bir bütün olarak başına gelebilecek ve gelemeyecek olanları da umursamayacağız...
...Herkese sevgi göstermek, kimseyle yakınlaşmamak. Fitzgerald notlarından birinde Hayyam etiğini bir açıdan böyle yorumlar. Buraya aktarıp yorumlayabildiğim kadarıyla, Ömer Hayyam'ın felsefesini benimseyip benimsemediğimi merak eden olabilir. Cevabım ,hiçbir fikrim yok. Bazı günler pratik felsefeler içinde en iyisi buymuş, hatta felsefe yokmuş gibi geliyor. Bazı günler boş bir bardak misali, içi boş, ölü ve yararsız buluyorum onu. Kendimi bilmiyorum, çünkü düşünüyorum. Dolayısıyla gerçekten düşünüp düşünmediğimi de bilmiyorum. İnancım olsa farklı olurdum. Sonuç olarak farklı olsaydım farklı olurdum...
Ama sırlara eren bir insanın, alt tarafı yanılsamanın başka bir yüzünün sıradan bir kurbanı olmadığını nereden bileceğiz? Eğer rasgele bir deli, deli haliyle çok daha büyük bir sırra sahipse, bu kişi neye inanacaktır? Spencer bilgimizin bir küre olduğunu, büyüdükçe bilmediklerimize temas ettiği noktaların da çoğaldığını söyler. Bunun yanı sıra, sırlara ermenin bize neler getirebileceğine dair, bir Büyü üstadının şu korkunç sözleri de hiç aklımdan çıkmaz:"İsis'i gördüm" der "İsis'e dokundum:Ama var olup var olmadığını bilmiyorum."
Akılla bir konuşmam oldu dün gece;
Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi
Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? Dedim;
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? Dedim;
Kurt, köpek, çakal makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam’ın bu sözlerine ne dersin, dedim;
Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim, dedi.
Sana soracaklarım var, dedim;
Sen ki her bilginin temelisin,
Bana yol göstermelisin
Yaşamaktan bezdim, ne yapsam?
Birkaç yıl daha katlan, dedi
Nedir; dedim bu yaşamak?
Bir düş, dedi; birkaç görüntü.
Evi barkı olmak nedir? Dedim;
Biraz keyfetmek için
Yıllar yılı dert çekmek, dedi.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? Dedim;
Kurt, köpek, çakal makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
Benim bu deli gönlüm, dedim;
Ne zaman akıllanacak?
Biraz daha kulağı burkulunca, dedi.
Hayyam’ın bu sözlerine ne dersin, dedim;
Dizmiş alt alta sözleri,
Hoşbeş etmiş derim, dedi.
Hayyam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder