Sigmund Freud'la Görüşme

"Yetmiş yıl bana yaşamı neşeli bir alçakgönüllülükle kabullenmeyi öğretti."

Bunu söyleyen, ruhun derinliklerinin kaşifi Avusturyalı Profesör Sigmund Freud'du. Freud'la şık Viyanalıların sayfiye yeri olan Semmering'deki (Avusturya Alpleri'nde bir dağ) yazlığında görüştüm.

"Varolmayı tükenip gitmeye tercih ediyorum hala" diyor Freud, "yaşlılık, belki de bu bize tanrıların bir lütfu, yaşlandıkça yaşamı çekilmez hale getiriyorlar ki sonunda ölümü daha kolay kabullenelim."

Psikanalizin babası kaderin kendisine karşı kötü niyetli olduğunu kabul etmiyor.

"Evrensel düzene karşı isyan etmem" diye devam ediyor sözlerine."Her şey bir yana, yetmiş yılı aşkın bir süredir yaşıyorum. Yeterince yiyeceğim oldu. Birçok şeyden keyif duydum -karımın, çocuklarımın yoldaşlığından, güneşin batışından. Baharları bitkilerin büyümesini seyrettim. Zaman zaman dost bir elin kavrayışını hissettim. Beni hemen hemen anlayan birkaç insanla tanıştım. Başka ne isteyebilirim?"

Evin dik bahçesindeki küçük patikada aşağı-yukarı yürüyorduk. Freud duyarlı elleriyle bir çiçek demetini okşadı.

"Ölümümden sonra bana olacaklardan," dedi, "çok daha fazla bu çiçekler beni ilgilendiriyor."

"Öyleyse aslında kötümsersiniz?"

"Kötümser değilim. Hiçbir felsefi düşüncenin yaşamdaki basit şeylerden zevk almamı engellemesine izin vermem."

"Ölümden sonra kişiliğin herhangi bir şekilde devam edeceğine inanıyor musunuz?"

"Bu konuyu hiç düşünmedim.Yaşayan her şey ölür, ben neden ölmeyeyim?"

"Bir biçimde geri dönmek, toz haline geldikten sonra tekrar yaşam bulmak ister miydiniz? Başka bir deyişle ölümsüz olmayı hiç mi arzulamıyorsunuz?"

"Açıkçası hiç arzulamıyorum. Bütün insan davranışlarının altında yatan bencil güdüleri tanıdığınızda, geri dönmek için en ufak bir arzu duymuyorsunuz. Bir döngü içinde hareket eden yaşam da diğerinin aynı olurdu.
Üstelik Nietzsche'nin deyişiyle ebedi dönüş bizi etten giysimizle birlikte yeniden yaşama döndürecek olsaydı bile, bellek olmadıkça bunun ne yararı olurdu? Bu durumda geçmişle gelecek arasında hiçbir bağlantı olmazdı.
Bana gelince, yaşamın bitmez tükenmez dertlerinin nihayet sona ereceğini bilmekten hoşnutum. Yaşamımız ister istemez bir dizi uzlaşmadan, ego ile çevresi arasındaki sonu gelmez mücadeleden ibaret. Yaşamı gereksiz yere uzatma isteği bana saçma geliyor."


"Meslektaşınız Steinach'in insan yaşamı döngüsünü uzatma çabalarını onaylamıyor musunuz?"

"Steinach yaşamı uzatmaya çalışmıyor. Yalnızca yaşlılığın sıkıntılarıyla mücadele ediyor. Steinach'ın müdahalesi kimi zaman kanser gibi talihsiz biyolojik kazaları ilk aşamalarında durduruyor. Yaşamı daha yaşanabilir kılıyor ama onu yaşamaya değer hale getirmiyor. Daha uzun yaşamayı istememiz için hiçbir sebeb yok. Ama mümkün olan en az rahatsızlıkla yaşamak istememiz için her türlü sebep var. Mutlu olduğumu söyleyebilirim, çünkü ağrı duymuyor olmaktan, yaşamın küçük zevklerinden, çocuklarımdan ve çiçeklerimden memnunum.

...

Ölüm biyolojik bir zorunluluk olmayabilir, belki de ölmek istediğimiz için ölüyoruz.
İçimizde aynı kişiye karşı hem nefretin hem sevginin bulunması gibi, bütün yaşam da kendini sürdürme arzusunu kendini yok etme arzusuyla birleştirir. Gerilmiş bir lastik parçasının ilk biçimine dönme eğiliminde olması gibi, bütün canlı madde de, bilinçli ya da bilinçsiz olarak, inorganik maddenin tam ve mutlak ataletine dönmeyi özler. Ölüm arzusuyla yaşam arzusu içimizde yan yana bulunur.

Ölüm sevginin ortağıdır. Dünyayı birlikte yönetirler. Haz ilkesinin ötesinde kitabının mesajı bu.

Biyolojik olarak, her yaşayan varlık, içinde ne kadar şiddetli bir yaşam ateşi yanarsa yansın, Nirvana'yı özler, yaşam denen hummanın sona ermesini, İbrahim'in bağrını özler. Bu arzu dolambaçlı sözlerle gizlenebilir ama gene de yaşamın nihai hedefi kendi tükenişidir."


"Ama bu kendini yok etme felsefesi" diye itiraz ettim. " Kendini öldürmeyi haklı görmeye varır bu.Mantıksal olarak, Eduard von Hartmann'ın betimlediği intihar dünyasına götürür."

"İnsanlık intiharı seçmez, çünkü varlığının yasası onun nihai amacına dolaysız bir yolla ulaşmasından nefret eder. Yaşamın kendi varoluş döngüsünü tamamlaması gerekir.Her normal varlıkta yaşam arzusu ölüm arzusunu dengeleyecek kadar güçlüdür, ama sonunda ölüm arzusunun daha güçlü olduğu ortaya çıkar.

Ölümün bize kendi irademizden geldiği fikriyle kendimizi avutabiliriz. Ölümü altedebilmemiz münkündür, ama bağrımızdaki müttefiğini değil."


"Bu anlamda" diye ekledi Freud, "her ölümün kılık değiştirmiş bir intihar olduğunu söylemekte haklı olabiliriz."

...

George Sylvester Viereck

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder