Tapınaklar ve Kiliseler - Rob Krier
Tapınak ve kiliseler, inanmayanlar tarafından bile, her zaman en soylu sembolik binalar olarak onaylanmış ve değer görmüşlerdir. Sanatsal başarının ve sanatçının başarısının en iyi örnekleri olarak kabul görmüşlerdir onlar. Bir çağın mimari geleneğine örnek de teşkil etmişlerdir. Antik dönemden sonra, kamuya ait en muazzam iç mekânlar da onlar olmuşlardır. Dinsel duygunun telafi edilmesi için şimdilerde mümkün olan başka işlevler var mıdır? Kamu kütüphanelerinde, okuma salonları, yüzme havuzları ya da spor merkezlerinde dinleme salonları, istasyonların salonları, konser salonları ya da tiyatrolar? Bu işlevlerden hiçbirisi, bir ibadet yerinin mistik ve sembolik önemine asla erişmemiştir. Her insan hayat ve ölüm muamması tarafından etkilenir. Varlığın ve yokluğun mukadder ve esrarlı boyutları ürkütücü olduğu kadar bunaltıcıdır da. Muhteşemliği ve güzelliğiyle doğa, vuku bulan her şeyin arka planı olarak gizlerini yalnızca ihtiyatla açığa çıkarır. Korkularını yatıştırmak ve duygularını teskin etmek için insan, varlığının manevi yorumu için yeryüzünde sembolik mekanlar inşa etmiştir. Bu binalar insan ile adlandırılamaz muammalar arasında dolayım mekanları; bu kurgusal diyaloğa adres: kutsanmış bir insanoğlu, bir tanrı; doğaüstünün idealleştirilmiş bir düzenlemesi olarak hizmet ederler. Bu konumun mimaride tamamen kaybedilip kaybedilmediğini bilmiyorum. Şimdilik, tarihin bize aktardığı binalarla tatmin oluyorum. Bunlarla uzun bir müddet daha idare edebiliriz. Bir düşünce artık gerçekte kutsanmazsa, insan güzel olan bir şeylere saplanıp kalmaktan başka ne yapabilir ki? Bu tüketici dünyada insanlar manevi değerlerle pek fazla ilgilenmemektedirler.
Etiketler:
Felsefe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder