Yazarın Görevi - Julio Cortazar

Dün Le Monde gazetesinde, UPI’den gelen bir haberde Robert Mcnamara’nın bir basın bildirisi veriliyordu. Metne bakılırsa, ABD Savunma Bakanı (neyin savunmasıysa?) şöyle diyordu, Öngörülerimize göre, Çin’in elli kent merkezinde birkaç küçük nükleer başlıklı füzenin patlatılması kentsel nüfuzun yarısını (beş yüz milyon kişiden fazla) ve sanayi nüfusunun yarıdan çoğunu yok edecektir. Bunun yanı sıra, bu tür bir saldırı, büyük oranda nitelikli işçinin yanı sıra, ülke yönetiminde, teknik alanda, fabrika yönetimlerindeki kilit noktalardaki çok sayıda insanı da öldürecektir.” Bu paragrafa gönderme yapma nedenim, bu haberi okuduktan sonra kendisine yazarlık sanını hak gören bir yazarın hiçbir şey olmamış gibi kitaplarına dönemeyeceğini, görevinin bir romancı, ozan ya da tiyatro yazarına düşenleri yapmakla yerine getirildiği gibi bir duyguya kapılarak rahatlayıp yazılarını sürdüremeyeceğini düşünmemdir. Bu ya da benzeri bir yazı okuduğumda, doğamda çekişen iki öğeden hangisinin kavgayı kazanacağını biliyorum. Siyasal bir eyleme geçemediğimden, yalnız başıma sürdürdüğüm kültür işimi yadsımıyorum, inatla sürdürdüğüm varlıkbilimsel arayışıma ara vermiyorum, en baş döndürücü düzlemlere tırmanan düş oyunlarımdan vazgeçmiyorum; ama bütün bunlar artık kendi içinde ya da yalnızca kendisi için yuvarlanıp gitmiyor,  artık bunların batılı mandarinlerin işine geldiği biçimiyle insanlık anlayışıyla bir ilgisi yok. Benim yazabileceğim en dayanaksız şeyde bile, insanın içinde bulunduğu tarihsel sürem ile bir bağ kurma isteği her zaman göze çarpacaktır, insanın kendinden daha iyi bir şeye doğru, ortaklaşmaca ve insanlık gibi olgulara doğru uzun yürüyüşüne bir katılım çabası görülecektir. Yalnızca bu nabız atmasına, bu başkaldırıya yanıt veren aydınların yapıtlarının halkların bilincinde yeniden doğacağına ve şimdi ve gelecekteki eylemleriyle dünyaya gelme amacımız olan bu yazma işini haklı çıkartacaklarına, ona gerçek anlamını bağışlayacaklarına kesinkes inanıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder