Kaygılanmayı bırakıp atom bombasını sevmeyi nasıl öğrendim

 Dr. Strangelove or: 

How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb (1964, Stanley Kubrick)


"Nükleer strateji analizlerini okurken, bu stratejiler o kadar ince düşünülerek hazırlanmış görünüyor ki geçici bir güven hissine bile kapılıyorsunuz, ama derine indiğinizde ve konuyla daha fazla ilgilendiğinizde, bütün bu düşünceli satırların birer paradoksa sebep olduğunu fark ediyorsunuz."

Şu anda bombanın neredeyse hiçbir gerçekliği yok ve sadece mantar bulut çekimleriyle temsil edilen soyut bir hal aldı. İnsanlar öncelikle doğrudan deneyime tepki verirler, soyutlamalara değil; bir soyutlama karşısında içinde herhangi bir duygu uyanan insan bulmak zordur. Bomba herhangi bir şey olmadan ne kadar uzun süre varlığını sürdürürse, insanlar psikolojik olarak onun varlığını o kadar iyi yadsırlar. Bomba, çok başarılı bir şekilde yadsıdığımız, bir gün hepimizin öleceği gerçeği kadar soyut. Bu sebepten dolayı insanlar nükleer savaşla pek ilgilenmezler. Nükleer savaş, kent yönetiminden daha az ilgi çeken bir sorun haline geldi ve nükleer bir eylem ertelendiği müddetçe, tıpkı bankada faiz birikmesi gibi, güvenliğimizin de gittikçe arttığı yanılsaması iyice büyüyecek. Ben zaman geçtikçe tehlikenin arttığına inanıyorum, çünkü konu insanların zihninde iyice uzak bir noktaya atılıyor. Bütün elektrikler kesildiğinde aniden ortaya çıkacak paniğin nasıl bir şey olacağını kimse hayal bile edemez; tanımlanamayan şeyler bir liderin özenle hazırlanmış planlarını bir kenara atmasına sebep olabilir. Muhtemel nükleer kazaların hayal edilmesi ve bunlara karşı korunması için büyük çabalar harcanıyor. Fakat, insanların hayal gücünün bu ihtimallerin bütün permutasyonları ve psikolojik farklılıklarını kapsamlıca hayal edebilecek yetiye sahip olduğundan şüpheliyim. O savaş senaryolarını oluşturacak nükleer stratejistler gerçeklik kadar yaratıcı değiller, siyasi ve askeri liderlerse asla kendi düşündükleri kadar detaylı bilgiye sahip değiller.


Buradaki önemli nokta, nükleer enerjiyi barışçıl şekilde kullanacak olgunlukta bir medeniyetin var olup olmadığıdır.






Bütün akıllı yaşama biçimlerinin, teknolojik gelişmelerinin bir noktasında nükleer enerjiyi keşfetmiş olması hayati bir kesinlik taşıyor. Bu her medeniyetin dönüm noktasıdır; nükleer gücü yıkıma sebep olmadan kullanmanın bir yolunu buluyor mu yoksa bu güçle kendi kendini mi yok ediyor? Bence, atom gücünü keşfettikten sonra bin yıl daha var olabilen bir medeniyet, kendini bombaya alıştırmanın bir yolunu bulmuştur ve bizim için fazlasıyla güven verici olabilir ve bize hayatta kalmamız için yol gösterebilir.            

Yıllar önce Andre Maurois, dünya barışını sağlamanın en iyi yolunun uzaydan gelen sahte bir tehdit düzenlemek olduğunu yazmıştı; kötü fikir değil.

(Pentagon'da ya da Kızıl Ordu'nun kademelerinde General Jack D. Ripper'ın canlı bir prototipinin bulunmadığından emin değilim)

Bizim kuşağımız dünya üzerindeki son kuşak olabilir. Tek bir yanlış hesaplamayla tarih boyunca elde edilen bütün kazanımlar bir mantar bulutu içinde kaybolup gidebilir.

Andromeda nebulasından bakan biri için, dünyanın yok oluşu bir an yanıp sönen kibrit görüntüsünden farklı olmaz ve eğer bu kibrit karanlıkta yanmaya devam ederse, hiç kimse yıldızlarla ışık kulesi yakabilecek gücünü kendi cenaze fırınını tutuşturmak için kullanan bir ırkın ardından yas tutmaz. Seçim bizim.


Stanley Kubrick
1966




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder