SANATIN ZAFERİ


Geleceğin bilgisayarını anlatan hikayeyi duymuşsunuzdur: Bilimciler aylarca bu bilgisayara soracakları ilk soruyu düşünüyor ve en sonunda doğru soruyu buluyorlar:  "Tanrı var mı?" Bir anlık tuhaf sesler ve yanıp sönen ışıklardan sonra bilgisayardan bir kart çıkıyor, kartın üzerine delinerek oluşturulan harflerle şu yazılmış: "ARTIK VAR"


Ben dünyadaki hiçbir tek tanrılı dine inanmıyorum, fakat sadece bizim galaksimizde yaklaşık 100 milyar yıldız bulunduğunu, her yıldızın hayat veren bir güneşi olduğunu ve görünen evrende yaklaşık 100 milyar galaksi bulunduğunu kabul ederseniz, kişinin Tanrı'nın şaşırtıcı bir bilimsel tarifini oluşturabileceğine inanıyorum. Bir gezegenin ne çok sıcak ne de çok soğuk, sabit bir yörüngede hareket ettiği ve güneş enerjisinin gezegende bulunan kimyasallarla etkileşiminden ortaya çıkan kimyasal tepkimelere birkaç milyar yıl şans verildiği düşünülecek olursa, nihayetinde şu ya da bu  hayat biçiminin ortaya çıkacağı çok açık. Aslına bakarsanız, biyolojik hayatın ortaya çıktığı milyarlarca gezegen olduğunu ve bu hayat gelişimlerinin bir kısmının zekaya sahip olma ihtimalinin yüksek olduğunu düşünmek mantıklı. Güneş artık yaşlı bir deniz, gezegenleri kozmik çağın sıradan birer çocuğu, dolayısıyla evrende hem akıllı hayatın insanlardan daha düşük seviyede seyrettiği, hem insanınkine aşağı yukarı eşit olduğu, hem de bizlerden yüzlerce, binlerce yıl ötede olan milyarlarca gezegen olabilir. İnsanların birkaç bin yılda -bu, evrenin kronolojisinde bir mikro saniyeden bile kısa bir süredir - gerçekleştirdiği teknolojik gelişmeleri göz önüne alırsanız, insandan daha eski yaşama biçimlerinin geçirdiği evrimsel gelişimi düşünebiliyor musunuz? Biyolojik türlerden- insanın aklına kırılgan kabuklular geliyor- ölümsüz makinelere doğru değişim geçirmiş olabilirler; ardından, çok uzun zaman sonra, maddenin saf enerji ve ruha dönüşmüş krizalitleri haline gelmiş olabilirler. Onların sınırsız potansiyelleri ve insanların ulaşamayacağı zekaları olabilir.     

Bu sistemdeki gezegenler hakkında bildiklerimize bakacak olursak, yüzey sıcaklıkları ve daha yüksek hayat biçimlerinin yaşayamayacağı atmosferlerden dolayı, akıllı hayatın var olması ihtimal dahilinde görünmüyor. Fakat bunun tam tersini gösterip hayal kırıklığı yaratan kimi ipuçlarının bulunduğunu da itiraf etmeliyim.
...

Faniliğiyle başa çıkmayı başarmış kişiler için hayatın yaşamaya değer olduğunu düşünüyorum. Hayatın anlamsızlığı insanı kendi anlamını yaratmaya zorluyor.
Evrenle ilgili en ürkütücü gerçek buranın düşmanca bir yer olduğu değil, vasat bir yer olduğudur; fakat bu vasatlıkla barışık olup yaşamın, ölümün sınırları içindeki zorluklarını kabul edersek, bir ırk olarak varlığımız gerçek bir anlam ve tatmin kazanabilir. Karanlık ne kadar uçsuz bucaksız olursa olsun kendi ışığımızı yakmalıyız.

40'lar ve 50'ler bize Atom Bombası'nı, 60'larsa Kanun ve Düzen'i getirdi. Belki de insanların bir atom patlamasıyla ortaya çıkacak radyoaktif maddeleri solumaktan artık eskisi kadar kaygı duymamasının tek sebebi, evlerinden çıktıklarında başlarından vurulmayı daha çok düşünüyor olmalarıdır.

Bizler öyle açgözlü yaratıklarız ki, sadece bir kişinin ömrü boyunca okuduğu gazeteleri sağlamak için bile kaç ağacın kesilmesi gerekiyor? Beslenmesi için kaç hayvanın öldürülmesi gerekiyor? Ona teknolojik rahatlık sağlaması için dünyanın değerli ve sınırlı maden kaynaklarının ne kadarının tüketilmesi gerekiyor? Hem de ne uğruna? İnsan bunların karşılığında ne veriyor?

Hiçbir şey.

Sanatın zaferi.

Stanley Kubrick

1 yorum:

  1. Stanley Kubrick'in kozmolojiden evrime, yaşanan nüfus patlamasından ölümsüzlüğe, atom bombalarına, uzay yolculuklarına, insanın dondurulmasına, saatlerce sürecek bir orgazm zevkinden algı açıcı ilaçlara, 2001 yılında gandhivari bir cennette yaşıyor olma ihtimalimize kadar iyimser ve kötümser erken tahminlerde bulunduğu, aya ayak basmadan evvel gerçekleştirilmiş (1968) oldukça enteresan bir röportajdı okuduğum...

    YanıtlaSil