Braque

BRAQUE'NİN DEFTERLERl (1917 - 1952)


Doğa eksiksiz yetkinliğin tadını vermez. Onu ne en iyisi, ne de en kötüsü diye almalı.

Hiçbir zaman dinlenmiş olmayacağız : Elimizdeki iş bir yaşamlıktır.

Düşünmeyi usavurma ile toplayın, iki eder.

Yapılan resme baktırmak yetmez, dokundurtmalıdır da.

Coşku ne eklenir, ne de yansılanır : o tohum, yapıtsa yumurtadan çıkandır.

Sanatta etki gerçeğe takılan çelme ile elde edilir.

Saflıklar, el değilmemişlikler, körlükler, kısırlıklar arkadan gelenlerdir.

İstediğim gibi yapmıyorum, yapabildiğim kadar yapıyorum.

Sanatçıdan yapabildiğinin, eleştiriciden görebildiğinin üstünde bir şey istememeli.

Düşündürmekle yetinelim, inandırmayı denemeyelim. Sanatın işi allak bullak etmek, bilimin işi güven vermek.

Resim yapan biçimlerde ve renklerde düşünür. Konu ozanca bir şeydir.

Sanatta değer taşıyan tek şey, açıklanamayandır.

Resme saygısızlık etmeyen ressam, kendinden daha değerli resim yapmaktan korkar.

Sanatçı değeri bilinmemiş değil de yanlış bilinmiş kimsedir. Ne olduğu bilinmeden sömürülür.

Önde gidenler, izleyicilerine arkaları dönük olanlardır. İzlenmeye değer olanlar da bunlardır.

Coşkuyu düzelten kuralı da, kuralı düzelten coşkuyu da severim.

Sanatçıyı kahraman durumuna sokan, uğraşısının sallantıda olmasıdır.

Yeteneğe başvurulan yerde, eksikliğin acısı vardır.

Resim yapan bir fıkra anlatmaz, çabası bu değildir. Görünümsel bir olay kurar.

Bir şeyi keşfetmek, onu canlı kılmaktır.

Doğayı yansılamaktan çok, ondaki tek düzeliğe düşmekten korkarım.

İklim: Ezilip gidecek şeyleri, yerli yerine koyan belli bir fırtınaya kavuşabilmek gerekliliğidir.

Her çağ içten gelen istekleri sınırlar. Kargaşalıklar ve gelişim kuruntuları, bundan doğar işte.

Ortak olan doğru, benzer olan yanlıştır : Trouillebert, Corot’ya benzer. Ama ortak olan hiçbir şeyleri yoktur.

Yazı yazmak, hikâye etmek değildir. Resim yapmak da göz önünde canlandırmak değildir.






Gerçeğe benzerlik, olsa olsa, bir göz aldanmasıdır.

Her elde edişte bir eşdeğer yitimi vardır. Bu değiş tokuşların yasasıdır.

Sınırlı araçlar yeni biçimleri döller, yaratmayı çağırır, üslûbu yapar.


Sanatta gelişim, sınırlarına dek yayılmaktan doğmaz. Onları en iyi anlamaktan doğar.

Ben devrim yapan bir ressam değilim, aşırı etkinlik de aramıyorum : Çabamın aşırılığı bana yetiyor.

Bir şeyi tanımlamak, tanınan o şeyin yerine geçirmektir.

Kurmak, homogen öğeleri bir araya getirmektir. Yapmak ise, heterogen öğeleri birbirine bağlamaktır.

Sindirme. Takınak. Sanrı.

Her işte yararlı bir yan vardır: Beni izleyenlerden ise, benden yararlananları yeğ tutarım. Onların bana öğretecekleri birtakım şeyleri vardır, ellerinde.

Her durum, her sürede önüne geçtiği durumun bütünleyicisidir.

Arta kalan, anıyı ortadan kaldırmaz.

Bir ırmak yolundan çevrilebilir, ama kaynağına çıkarılamaz.

Kullanılan elbiseler gibidir, düşünceler de. Kullanıla kullanıla biçimleri bozulur.

Eylem, umudu korumaya yarayan umutsuz hareketlerin ard arda gelişidir.

Bir kuruntuyu sürdürmek için, insan sözcüğü saklar ve kullanır: İnsanlar, bugün uçtuklarına inandırılmışlardır, örneğin.

Törelere bağlılık, tanımlama ile başlar.

Şapka her zaman elde tutulmaz, bunun için askı yapılmıştır. Ben düşüncelerimi bir çiviye asmak için, resmi buldum : Bu, onları değiştirmeme ve askıntı olmalarından kaçınmama yarıyor.

Vazo boşluğa, müzik susuşa biçim verir.

Bir yana bırakılan saban pas tutar ve kullanılan anlamını yitirir, özgür bir kafası olmak : Şimdi burada bulunmaktır.

Bazıları, bir fincan kahve ile bir bardak su arasında bir yerde, susuzlukta, ölüp giderler.

Gerçek oldum olası var olan. Kafada olan ise, ancak yalan.

Birbirinden iyice ayırmak gerek : Bir şey hem kendisi, hem de benzeri olamaz.

Gelecek, geçmişten fırlayıp da şimdinin şartladığı bir şeydir.

Bir başlangıcı bir sonuçtan hiçbir zaman ayıramadım.

Bizi açıklayan rastlantı, varlıktır.








Gizem, gün aydınlığında açılır. Gizemli ise, alaca karanlıkta birbirine karışır.

Her zaman iki düşünce taşımak gerekir ; Biri ile, öbürünü yıkmak
için.

Kötümser, düşüncelerini esirgeyip saklamaz, onları sergiler.

Düşüncelerini boşuna değiştiriyor. O da benim gibi, suratının orta yerinde bir burnu var.

Resim yapan görülen şeyleri, yazar ise o şeylerin — en bilinen ön yargılardan yararlanarak — adlarını bilir. Bunun için, eleştiri kolay...

 Bilim, kazanılmışlığını, elde edilmiş bilginin tekrarından alır.

 Kimileri düşüncelerini baş tacı yapacak şeyleri, kimileri de o düşünceleri yıkacak şeyleri arar.

 Gerçek kendi kendisini korur : Çelişkiler, onun yöresinde ama onunla birleşmeyen bir bakışımda kesişirler.

 Bütünlemeye kalkışmayalım : Şimdiki zaman, beklenmedik şeyler bizi kurtaracak.

 Sözcükler bir çağın en iyi tanığıdır.

 Umut ülküye karşı, sabır alışıklığa karşı, inanç kanışa karşı.

 Ülkücülük, umutlanmanın hoşa giden bir biçimidir.

 Ortaklaşayı aramak, benzeri aramak değildir. Bunun için ozan: Hançerliyor, göğü bir kırlangıç...” diyebilir. Ve bu kırlangıcı hançer yapabilir.

Bir kimse kendisini düşüncelerle yaparsa, gerçekten uzaklaşır. Ancak bu düşüncelerden yalnız birisine bağlanırsa, saplantıya düşer. Bu kez de, orada kakılır kalır.

Gerçek Materyalist inançlıdır.

Kimileri, doğacı imişler gibi, hasırla kaplarlar doğayı, ölümsüz kılmak İçin.

Bir tablo düşünceyi sildiğinde bitmiş olur.

Düşünce, tablonun beşiğidir.

Çok az kimse, "İşte şuradayım ben!” diyebilir. Kendilerini geçmişte arar ve gelecekte görürler.

Ülkenin sınırları, karşı koymanın da sınırlarıdır. Göl, kıyılarından kendisini durdurmasını ister.

İki şeye eğer benzer değer biçiliyorsa, bir eşlik vardır.

Yankıya cevap veren yankıdır gene. Her şey kendisini yansıtır.

Yaş ilerledikçe; Sanatı ve yaşamı toplayın, bir eder.

Tanım tanımıyorum. Tanımsızlıktan yanayım.

Olayı yaratan önceden kestirilemeyendir.

Bir şey aynı zamanda iki yerde birden olamaz. Bir şey hem kafada, hem de göz önünde olsun, bu olanaksız.

Bulmaktan hoşnut olmak, açıklamaktan sakınmak gerek.

İnsan, kendi kendisinin önündeki bir akar su gibi yürür gider.

Her tepkide, bir oranda pişmanlık vardır.

Ancak bilen aldanmayı göze alabilir.

Düşüncelerimi kendime saklamıyorum, sergiliyorum.

Üstün tutmayı arkada bırakan duygulara bağlıyım.

Yapıtlar vardır, sanatçıyı düşündürür, bakılınca; yapıtlar vardır, insanı. Sık sık Manet’nin yeteneğinden söz edildiğini duymuşumdur. Ama Cezanne’kinden asla.




Bahçe tırmığının, pençesi.

Cezanne yaptığını kurmadı, yaptı. Kurma yığmayı öngörür.

Önceleri gereç kolun uzantısı idi. Makineleşme ile kol gerecin uzantısı oldu.

Gece, topraktan kalkan toz, uyku.

Görümsel alan. Dokunsal alan. Elle yapılan alan.

Kanıt gerçeği tedirgin eder.

Kaderin peşine düşmekle, kendisini bulur kişi.

Bir günden öbürüne, adım adım.

Davul, derinden derine düşünmenin sazıdır.

Davulu dinleyen sessizliği duyar.

Kader yürüyüşü : Önden gidenlerin elinde çoban değneği, geriden yürüyenlerinse kırbaç vardır. Kenarda duranlar ise, artçıdır.

Yelkeni bil, dümeni bilme... olmaz öyle şey.

Biçim bozmaya kalkışmadım. Biçimsizden yola çıkıyor, biçim veriyorum.

Umut ertesi günün korkusundan doğdu.

Gerçeğin çelişkisi yoktur.

Sonsuza kadar umut kırıcı.

Gerçek ancak, ozanca bir ışınla aydınlanmaya başlar. Dolayımızda berkes uykudadır.

Çoban bütün sürüyü yönetir. Ama tek boğayı yolunca götürmeyi bilemez.

Ahlâkçı kötülüğü geliştirir ki, iyiliği yüceltsin.

Duyum, açığa vurma.

Aydınlar, zekâdan yana ayakları yorganlarının dışında kalanlardır.
Kendimizden kuşkuya düşelim : Yetenek göz kamaştırıcıdır.

Şimdide olmak, koşullar.

Alaca karanlık ozanca bir ışınla bir baştan bir başa geçildi.

Şiir koşullara bağlı hayatı, ışıltılı şeylere boğar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder