Michelangelo

Sistine Kilisesi'nin tavanına, Adem'in Yaratılışı 'na bakmak için kafamı iyice geriye atıyorum - acaba sen de benim gibi o elin dokunuşunu ve geri çekildiği o olağanüstü anı hayal ettin mi bir zamanlar?



Ve püff! Seni uzaklarda Galiçya'daki mutfağında, küçük bir köy kilisesinin yağlıboya Madonna'sını restore ederken gözümün önüne getiriyorum. Evet, burada Roma'da restorasyon çok güzel yapılmış itirazlar haksızmış, nedenini söyleyeyim. Michelangelo'nun tavanda oynadığı dört farklı alan var - alçak kabartma alanı, yüksek kabartma alanı, sırtüstü yatıp resim yaparken sonsuz mutluluk olarak hayal ettiği yirmi çıplağın oluşturduğu geniş alan ve gökyüzünün sonsuz alanı. Bu farklı alanlar şu anda eskisine nazaran daha belirgin ve şaşırtıcı bir şekilde birbirinden ayrılmış. Usta bir snooker oyuncusunun serinkanlı dokunuşuyla birbirinden ayrılmış, Marisa! Tavan kötü temizlenmiş olsaydı ilk kaybedilen bu olurdu.

Bir şey daha keşfettim: İnsanın gözüne çarptığı halde kimse bununla tam yüzleşmiyor. Belki de Vatikan'ın kurumsal baskısından. Onun dünyevi zenginlikleriyle, ahiretteki uzun azap listesi arasında
ziyaretçiler kendilerini küçücük hissediyor. Kilisenin abartılı mal varlığı ve tarif ettiği abartılı azaplar aslında birbirini tamamlıyor. Cehennem olmasa, zenginlik Hırsızlık gibi görünürdü. Gerçi dünyanın
dört bir tarafından gelen ziyaretçiler öyle büyük bir hayranlık duyuyor ki kendi küçük şeylerini unutuyorlar. Ama Michelangelo unutmamış. Onların resmini yapmış ve öyle büyük bir sevgiyle yapmış ki odak noktası haline gelmişler, bu yüzden de ölümünden sonra asırlar boyunca Papalık otoriteleri, Sistine Kilisesi'nde erkeklik organlarını, belli etmeden birer birer ya kazımış ya da üstlerini boyamış. Neyse ki geriye hala birkaç tanesi kalmış.

Hayatı boyunca ona "yüce deha" dediler. Sanatçının, Rönesans'taki üstün yaratıcı rolünü Titian'dan bile daha fazla üstlendi - mümkün olan son tarihi anda. Başlıca konusu insan bedeniydi ve onun
için bu bedenin yüceliği erkek cinsel organında saklıydı.
Donatelio'nun Davut heykelinde, genç adamın cinsel organı, efendi gibi yerli yerindedir - bir ayak ya da el parmağı gibi. Michelangelo'nun Davut heykelindeyse cinsel organ, bedenin merkezindedir ve diğer bütün parçalar, adeta bir mucize karşısında duyulan hürmetle onu işaret eder. Bu kadar basit ve bu kadar güzel. Brüj'lü Madonna heykelindeki bebek İsa'nın cinsel organı için de, belki o kadar göze batmamakla birlikte aynı şey geçerlidir. Şehvet değil bir nevi tapınmadır bu.

Bu tercih ve Rönesans dehasının o büyük gururu düşünüldüğünde, sence hayalindeki cennet nasıl olurdu? Doğum yapan erkek fantazisinin gerçekleştiği bir yer olmaz mıydı?


Bütün tavan aslında Yaratılışla ilgili ve onun için Yaratılış, akla gelebilecek her şeyin, fırlayıp uçuşarak erkeklerin bacakları arasından doğması anlamına geliyordu!

Medici türbesini hatırlıyor musun, Gece ve Gündüz, Günbatımı ve Şafak figürlerini? Uzanmış iki erkek ve iki kadın. Kadınlar edeplice bacaklarını birbirine yapıştırmış. İki erkek de bacaklarını açmış ve doğum yapar gibi kasıklarını kaldırmış. Doğurdukları kanlı canlı bir şey değil ve -neyse ki- simgeler de değil. Bekledikleri doğum, bedenlerinin cisimlendirdiği, tanımlanamaz ve sonsuz muamma; açılmış bacakları arasından çıkacak muamma.

Tavanda da aynı şey geçerli. Kilise zeminindeki ziyaretçiler, Peygamberler ve Kadın Kahinlerin etekleri ve ayakları arasından henüz yere dökülmüş figürler gibi. Pekala. Kahinler kadın ama aslında
değil, yakından bakınca değil: kadın elbisesi giymiş erkekler. Onların ortasında Yaratılışın dokuz sahnesi ve her bir sahnenin dört köşesinde, yorumcuların açıklamakta zorluk çektiği, şaşırtıcı,
hareketli, devasa, gayret sarf eden erkek nüler var (ignudi).

http://kaotikbenlik.blogspot.com.tr/2013/01/sistina-sapeli-fresklerinden.html


Kimileri onların ideal güzelliği temsil ettiğini söylüyor. Madem öyle neden çalışıyor, ulaşmak istiyor ve emek sarf ediyorlar? Hayır, yukarıdaki yirmi çıplak adam, tavanda görebildiğimiz ve hayal edebildiğimiz her şeyi doğurmuş. Yukarıdaki erkeğin sevilen bedeni her şeyin ölçüsü - platonik aşkın, Havva'nın hatta senin bile.


Bir keresinde Belvedere Torsosu (MÖ 50) hakkında
konuşurken şöyle demiş Michelangelo:

"Doğadan daha fazlasını bilen bir adamın eseri bu!"


Rüya, bastırılmış arzu, pathos ve yanılsama hep bunun içinde yatıyor. 1536'da, tavanı bitirdikten iki yıl sonra, mihrabın arkasındaki devasa duvara yapmaya başladığı resim Son Hüküm. Avrupa'daki en
büyük duvar resmi olabilir. Hepsi çıplak sayısız figür, çoğu erkek. Başka yazarlar bunu Rembrandt ya da Beethoven'in geç dönem eserleriyle kıyaslamış ama ben onlara katılmıyorum. Ben saf bir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder