Sado-mazoşizm / Nazizm


Üniformalarla ilgili genel bir fanteziden bahsedilir. Üniformalar topluluğu, düzeni (giyen ya da takanın kim olduğunu ve ne yaptığını belirten rütbeler, şeritler, madalyalar, şeylerle) kimliği, yeterliliği, resmi yetkiyi, meşru şiddet kullanımını akla getirirler. Ancak üniformalarla, (erotik malzemeler ve özellikle güçlü ve yaygın bir cinsel fantezi örnekleri olarak SS üniformalarının fotoğraflarıyla) üniforma fotoğrafları aynı şey değildir. Niçin SS? Çünkü SS, faşizmin açıkça şiddet kullanmada hak iddia etmesinin, başkalarının mutlak anlamıyla aşağılama hakkı olduğunu ileri sürmenin ideal olarak somutlaşmış haliydi. 


SS. Regalia kitabının arka kapağında açıklandığı üzere: 

Üniforma siyahtı; Almanya'da önemli çağrışımlarla yüklü bir renk. Bu bakımdan SS'ler, rütbeyi ayırt etmek için yaka yazılarından kurukafalara kadar çok çeşitli nişanlar, semboller, rozetler takıyorlardı. Görünüşleri hem dramatik hem de tehditkardı.

Dünyanın her köşesindeki, özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Japonya, İskandinavya, Hollanda ve Almanya'daki pornografi literatürü, filmleri ve muhtelif eşyalarda, SS b,r cinsel serüvencilik referansı haline gelmiştir. Acayip seks imgelerinin önemli bir bölümü Nazizm sembolü altına konmuştur. Botlar, deriler, zincirler, ışıldayan gövdelerdeki demir haçlar, gamalı haçlar, yanı sıra el kancaları ve kocaman motosikletler, erotizm pazarının gizli ve en karlı eşyaları olarak sergilenmektedir. Seks mağazalarında banyolar, deri çubuklar, kırmızı fenerler geniş yer tutar. Ama neden? Neden cinsel bakımdan baskıcı bir toplum olan Nazi Almanyası böyle erotikleşmiştir? Eşcinsellere yapılmadık zulüm bırakmayan bir rejim nasıl geyleri tahrik eden bir nesneye dönebilmiştir?


Bu soruları cevaplamak için önemli bir ipucu, faşist liderlerin kendilerinin cinsel metaforları tercih etmelerinde aranabilir. Nietzsche ve Wagner gibi Hitler de liderliği, 'dişil' kitlelerin cinsel efendiliği olarak, bir tecavüz olarak görüyordu. Sol hareketler cins farkı gözetmemeye eğilimlidirler ve muhayyileleri aseksüeldir. Sağ hareketlerin ise, öne çıkardıkları gerçeklik ne kadar püriten ve baskıcı olursa olsun, erotik bir yüzeyleri vardır. Nazizm, kesinlikle komünizmden 'daha seksi'dir (gerçi bu özellik Nazilerin sayesinde değildir; bilakis, cinsel tahayyülün doğası ve sınırlarıyla ilgili bir durumdur).



Elbette, SS üniformasıyla tahrik olan çoğu insanın bu şekilde, bunun ne anlama gelebileceği konusunda kabataslak bir fikir sahibi olmakla birlikte, Nazilerin yaptıklarını onayladıklarını söyleyemeyiz. Öte yandan, Nazizmle oynamayı erotik gösteren, genellikle sado-maşizmin ismine bakanlar için güçlü ve giderek büyüyen cinsel duygu akımlarının görüldüğü tartışmasızdır. Bu sado-mazoşist nitelikteki fanteziler ve pratiklere -Nazizmin erotize edilmesi eğilimi en görünür şekilde erkek homoseksüellerde yaygın olmasına rağmen- homoseksüeller arasında olduğu kadar heteroseksüeller arasında da rastlanır. 


Sado-mazoşizm ile faşizm arasında doğal bir bağ bulunur. Genet'nin dediği gibi, "Faşizm tiyatrodur". Sado mazoşist cinsellik gibi: Sado-mazoşizme bulaşmak, cinsel bir tiyatroda, cinselliğin sahnelenmesinde rol olmaktır. Düzenli olarak sado-mazoşist seks yapan kişiler; sıradan insanlara yasaklandığı için daha da heyecanlı olan bir dramada, rolü icra eden kişilerin yanı sıra uzman kostümcüler ve koreograflardır. Sivil hayatın karşısında savaşın nasıl bir yeri varsa, seksin karşısında sado-mazoşizmin öyle bir yeri vardır: muhteşem tecrübe. (Riefenstahl şöyle demişti: "Salt gerçekçi, hayattan bir dilimi kapsayan, sıradan, gündelik olan şeyler ilgimi çekmiyor.") Savaşla kıyaslandığında toplumsal sözleşmenin evcil görünmesi gibi sikişmek ve emmek de sadece hoş görünmeye ve bu yüzden heyecan vermemeye başlar. Bütün cinsel deneyimlerin varacağı nokta, Bataille'ın yazı ömrü boyunca ısrarla vurguladığı gibi, kirlenme, küfretmedir. Uygar olmanın olduğu gibi 'hoş' olmak da, -bütünüyle sahnelenmiş -olan- bu vahşi deneyimin uzağında kalmak demektir.

Faşizmin, faşist olmayan biri üzerindeki erotik cazibesini gösteren ilk metinlerden birinin sahibi, Cenaze Merasimi romanıyla Genet'ydi. Bu konuda başka bir tarif, kendisinin böyle hisler duymaya aday olacağına ihtimal verilmeyen, dolayısıyla bunları Genet'den duymuş olabilecek Sartre'dan gelmiştir. Özgürlük Yolları dörtlemesinin üçüncü romanı olan Yıkılış'da (1949) Sartre, baş kişilerinden birinde Alman ordusunun 1940'da Paris'e girişini yaşamış birini anlatır. 

"Daniel korkmamıştı, güven içinde binlerce göze bakıyordu, 'Fatihlerimiz' diye düşünüyordu ve son derece mutluydu. Onların gözlerine bakıyor, güzel saçlarını, buz göllerine benzeyen gözleriyle güneş yanığı yüzlerini, ince bedenlerini, inanılmaz derecede uzun ve kaslı kalçalarını doya doya seyrediyordu. Kendi kendine mırıldanmaktaydı: 'Ne kadar yakışıklılar!'... Gökten bir şey düşmüştü: Bu, antik yasaydı. Yargıçlar loncası çökmüştü, hüküm silinmişti; hayaleti andıran küçük haki askerler, insan haklarının savunucuları darmadağın olmuştu. . Bedenini dayanılmaz, tatlı bir duygu kapladı; doğru düzgün göremiyordu artık; soluğu kesilircesine, 'Sanki tereyağı gibi-tereyağından kıl çeker gibi Paris'e giriyorlar' diye tekrarlıyordu. ... Onlara çiçek atan bir kadın olmak isterdi."

Sado-mazoşizm elbette sadece, insanların -hep olduğu gibi- cinsel partnerlerini hırpalamaları anlamına gelmez -genel olarak erkeklerin kadınları dövmeleri anlamına da gelir. Evvel beri karısını pataklayan sarhoş Rus köylüsü, sadece yapmaktan hoşlandığı bir şeyi yapıyordur (çünkü mutsuzdur, baskı altındadır, bunalmıştır; çünkü kadınlar el altındaki kurbanlardır). Ancak evvel beri bir genelevde kırbaçlanmayı seven İngiliz, bir tecrübeyi yeniden yaratmaktadır. Kendisiyle beraber bir tiyatro oynasın, geçmişi (kendisi açısından muazzam bir cinsel enerji biriktirdiği, okul günlerinde ya da bakıcılarıyla birlikte yaşadığı tecrübeleri) canlandırsın ya da hatırlamasını sağlasın diye orospuya para ödüyordur. İşte bugün de cinselliğin teatralleştirilmesinde insanların aklına Nazi geçmişi geliyor olabilir, çünkü geçmişe dair bu imgeler sayesinde, eskiden biriktirdikleri cinsel enerjileriyle bir bağ kurabileceklerdir. Yine de Fransızların 'İngiliz ahlâksızlığı' diye nitelediği şeyin, bireyselliğin sanatkârane bir şekilde olumlanmasını akla getirdiği söylenebilir; ne de olsa, sergilenen kısa oyun kişinin kendi tarihine dahil olacaktır. Nazi kıyafetleri giymeye öykünme tamamen farklı bir şeye işaret eder: sekste (ve başka konularda) seçme özgürlüğünün bastırılmasına, katlanılamaz ölçüdeki bireyselliğe, tekrar sahnelemekten ziyade köleleştirilmenin prova edilmesine karşı bir tepki.


Giderek daha fazla uygulanan tahakküm ve köleleştirme ritüelleri, giderek daha fazla onların temalarına göre düzenlenen sanat, belki de sadece, müreffeh bir toplumun insanların hayatının her kısmını bir beğeni alanına çevirme, insanları kendi hayatlarına bir (hayat) tarz(ı) gözüyle bakmaya çağırma eğiliminin mantıksal bir uzantısıdır. Şimdiye kadar var olmuş bütün toplumlarda, seks çoğunlukla bir meşguliyet (üstünde düşünmeden yapılacak bir şey) olmuştur. Ancak seks bir zevke dönüşünce, muhtemelen zaten bilincine varılmış bir tiyatro biçimi (ki sado-mazoşizm de bundan başka bir şey değildir; hem şiddet içeren hem dolaylı, fazlasıyla zihinsel bir doyum biçimi) olma yoluna girmiş demektir.

Sado-mazoşizm her zaman (seks en saf biçimiyle cinselleştiğinde, yani kişi özelliklerinden, ilişkilerden, aşktan koparıldığında) cinsel deneyimin en uçtaki menzili olagelmiştir. O yüzden son yıllarda Nazi sembolizmiyle ilişkilendirilmesine şaşırmamak gerekir. Efendilerle kölelerin ilişkisi daha önce kesinlikle bu denli estetize edilmiş değildir. [Marquis de] Sade dekoru, kostümleri ve küfür ayinlerini doğaçlama kurarak, kendi ceza ve keyif tiyatrosunu sıfırdan oluşturmak mecburiyetindeydi. Şimdiyse herkesin uygulayabileceği bir ana senaryo mevcuttur. Renk, siyah; madde, deri; ayartma, güzellik; meşru gösterme, dürüstlük; hedef, kendinden geçme; fantezi, ölümdür.

Susan Sontag
1974

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder