Balyoz olmak için yaratılmış insan, örs olmasını Öğrenmeli ilkin. Vuruşların altında durabilmek... Sonra, onları indirmek için gereken yüz kat fazla kuvvete sahip olduğunu bilerek, yüreğine umut kazandırmalı. Direnmek için, kendini bir kitle hâline koyuyor. Oysa örsün ne sert vuruşlara dayanmış olduğundan kuşku duymağa imkân var mı?
«Ayrıca bir köpek gibi kederler altında ezilmek ve susmak özelliğini kendimde buldum. Fakat daima amacımı gözümün önünde tutuyordum. Sonunda onu gerçekleştirmek ânına eriştim mi, ne olursa olsun işime bütün kuvvetimle sokuluyordum. Beni, az mı yıktılar, dişlediler? Hem de en saf hareketlerim için yaptılar bunu. Ama yaygaralar bana hiç etki yapamadı»
Onun mutluluğundan ve Olympe sakinlerine has susuşundan az söz açılmamıştır. Alıklar. Bu somurtkan azgın kırışığına ve bu herşeyden iğrenmiş olmanın deyimini taşıyan burun deliklerine hiç bakmadılar mı?
«Beni daima mutluluğun koruduğu bir insan olarak görmüşlerdir. Aslına bakarsanız, benim hayatımda acı ve didişmeden başka bir şey olmamıştır. Diyebilirim ki, yetmişbeş yılda dört haftalık gerçek bir huzurum yoktur. Taş durmadan, ısrarla düştü, onu boyuna yeniden kaldırmak gerekiyordu.»
Oysa, bundan hiç yakınmamıştır, Dişlerini sıkar ve dik yokuşa tırmanmaya devam ederdi. Ama çok zaman umutsuzlukla basbaşa kaldığı olmuştur. Kim onun kadar umutsuzluğu ağzında çiğnemiş ve tekrar tekrar, çiğnemiştir. Şu feryadı yükseltebilmek için onun umutsuzlukla yeteri kadar dolmuş bulunması gerekmez mı?
«Umutsuzluk içinde çırpınmayan yaşamamalı.»
Ya kahramanlık dolu bir karamsarlığın şu açıklaması:
«Her çeşit teselli bayağıdır ve umutsuzluk bir Ödev oldu bana.»
Peki o, bütün bu eğilimlerden kendini nasıl kurtarabildi? Nasıl oldu da yenilmedi? Nasıl ve ne ile korunabildi?
«Cesaret ve haşinlikle»
— «Siz diyorsunuz ki, özetlersek, tabiat yüreklerimizi tatlılığa ve duygululuğa göre biçimlendirmek istemiştir. Oysa, tabiat hiç bir zaman böyle davranmaz. O, Tanrıya çok şükür, belki her şeyi sertleştirir.» —
«Dünya lâpa ve marmelâttan yapılmış değildir. Onda çiğnenmesi gereken sert lokmalar vardır. Ya onları çiğnemeli, ya da tıkanıp gebermeli.»
Cesaret.. En başta gelen özelliği.
«Cesaretsiz her şey hiçten ibaret, doğmamış olmak daha hayırlı.»
Cesaret Goethe’den hiç ayrılmamış. Ölümüne üç yıl kala, büyük bir acının başlangıcında 81 yaşındaki ihtiyar adam doğruluyor ve diyor ki:
«Işığa sahip olduğumuz sürece başımızı dik tutacağız ve sanat yapıtı verebileceğimiz müddetçe yenilmiyeceğiz.»
Zırhının içine çekilmiş bu yaşlı ozanı ziyaret edenlerden, hem de en yakın dostlarından bir çoğu onun üzerine çelişik yargılar vermişler. Onu duygusuzlukla suçluyorlardı. Oysa biz biliyoruz, yüreği çok hassastı. Vücut bir çok savaşlardan, bir çok defalar ürperdiği için zırh bu kadar sert olmuştu.
O,sınırsız evrenin kumları üstünde, tıpkı sahrada olduğu gibi, varlığın ehramını kurmak istiyordu. Bu işe, belirsiz bir şekilde ta gençlik yıllarında kapılmıştı. Son gününe kadar bu erekten uzak durmadı. Her şey onun yapısı için taştı, sevinçleri ve acıları, kör karşılaşmalar, sağlık ve hastalık, gördüğü ve elde ettiği herşey, gücü yetip kazanamadığı herşey. Fakat herşey, ancak kendi yapıcılığının ilkelerine göre, güçlü ve aydınlık kafasının tasarladığı yol dışında hiç bir şey... «Ben neyi yapabileceğimi, neyi yapamayacağımı biliyorum.»
Romain Rolland
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder