GECENİN SONUNA KADAR / Celine

“Sıkı bir çalışma temposuna girdim. Bir saat şurdan, bir saat burdan, akşamları. O dönemde, Clichy Kızılhaçı için nöbetçi doktorluk yapıyordum. Sabahtan akşama hayal bile edilemeyecek şeyler görüyordum!... Gün ağarırken eve dönüyor, uzun süre uyuyordum. Ardından küçük yazı angaryası başlıyordu... Doğal olarak yazdıklarım önceden düşündüğüm şeylerle sözcüğü sözcüğüne uyuşmuyordu. Yetenek, denge, ya da adına her ne diyorsanız, ona bağlı bir fark oluşuyordu. Bir sanatçı asla bağımsız değildir. ”

“Nasıl yapabiliyorsam, ne zaman yapabiliyorsam, nerede yapabiliyorsam yazıyorum. On iki yaşımdan bu yana hiç kesintisiz kendim kazanmam gereken yaşamım boyunca (savaşın dört yılı dışında), beni kullananlardan zaman çaldım, kişisel tasarılarımı gerçekleştirmek için ekmeğimi kazanırken zaman çaldım. Her zaman kaçak olduğum gibi yazıyı da kaçarak yazdım. İşte böyle çalıştım, hep gündelik yaşamdan saatler aşırarak; koca kitaplarımı böyle yazdım, o kitapların hiç kuşkusuz hızlı, soluksuz tonları yüzünden beni eleştirdiler, o tonların özellikle öyle yaratıldığını sandılar. Diğer taraftan da nasıl konuşuyorsam öyle, yalnızca. 'Biçem’ yaratmıyorum”

“Kendime bir daire alabilmek için yazdım... Bu çok basit: kira ödemekten korkulan bir dönemde doğdum ben! Artık kiradan korkulmuyor. Kendi kendime şöyle diyorum: artık halkçılık zamanı; Dabit, tüm o insanlar, kitaplar yazıyorlardı. Eh o kadarını ben de yapabilirim, dedim. Bu sayede bir daire alırım, kira derdinden de kurtulurum!... Böyle düşünmeseydim asla bu işe atılmazdım.”


“Dabıt’i tanıyordum, Abbesses metrosundaydı... Çok kibar bir çocuktu... Biliyorsunuz komünistti... Sonra Hâtel du Nord'u Denoel’den çıkarmaya karar verdi... Bense, tam da o sıralar, kiramı ödemekte korkunç zorlanıyordum... Gerçekten durum hiç de parlak görünmüyordu... Ve yazmaya koyuldum...”

“İlk sayfa, ilk cümle... Bu kadardı, kendimi sonuna kadar kaymaya bırakmaktan başka yapacak bir şeyim yoktu. Gecenin sonuna kadar!... Ok yaydan çıkmıştı. Tona gelince, bilmiyordum, farkında değildim, başkalarının kitaplarında yaptığım incelemelere, düşüncelerime karşın. Yalnızca, bana böylesi daha iyi gibi geliyordu. Daha başından bütün olarak getiriyordum kitabı gözümün önüne, ayrıca parça parça da, yani eksiksiz bir mimari yapı olarak- Tüm yapıtlarım böyle yazıldı. Hiçbir şey rastlantıya bırakılmadı—"

“Psikiyatr olsaydım keşke! Neden mi yazar oldum? Yeteneğim olduğundan değil. Bunu hiç düşünmemiştim. Ama Eugene Dabit’yi tanıyordum... Hâtel du Nord'uyla büyük başarı kazanmıştı... Ben de şöyle düşündüm: Ben de o kadar yaparım. Kirayı ödememe yardım eder bu. İşte böyle başladım, diplerde, bir dil aradım, heyecan yüklü, dolambaçsız bir biçemi... Cümlelerden korkuyorum... dümdüz dizilmiş bir dilden... küçük basit buluşlardan... Odaklanmak çok zordur... Beyin bir kastır... Onu her gün çalıştırmak gerekir...Kitap çok ses getirdi. Bu da doktorluk yapmamı engelledi. Doktorluğu özlüyorum, benim işim doktorluktu. Hiçbir zaman yazmamalıydım...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder