Emma Goldman'ın
Hayatımı Yaşarken kitabından:
Nietzsche, dilinin büyüsü, görüşlerinin güzelliği düşümde bile hayal edemeyeceğim doruklara yükseltti beni. Her satırını yutmak için çıldırıyordum ama kitap alacak param yoktu. Neyse ki Grossmann'da hem Nietzsche'nin hem de Öteki modernlerin yapıtları vardı. Uykuyu feda etmak pahasına okuyordum; Nietzsche'ye duyduğum hayranlığın yanında uykusuzluğun verdiği rahatsızlığın sözü mü olurdu? Ruhunun ateşi, şarkısının ahengiyle hayat bana eskisinden daha zengin, daha dolu, daha harikulade geliyordu. Bu hâzineleri sevgilimle paylaşmak için ona uzun mektuplar yazıyor, yeni keşfettiğim dünyayı ona da tanıtmaya çalışıyordum. Gelen yanıtlar kaçamaklıydı; Ed'in yeni sanat konusunda benim duyduğum coşkuyu paylaşmadığı anlaşılıyordu. Derslerime ve sağlığıma ilgi gösteriyor, temelsiz kitaplar okuyarak enerjimi boşa harcamamamı öğütlüyordu. Doğrusu beni hayal kırıklığına uğratmıştı ama, kendisi okuma fırsatı bulunca, yeni edebiyatın devrimci ruhunu takdir etmekten geri kalmayacağını düşünerek teselli buldum. Ne yapıp etmeli, para bulmalı, Ed'e bu kitaplardan götürmeliydim.
(...)
Viyana'dan döndüğümden beri Ed'in getirdiğim kitapları okuyacağı umudunu taşımıştım hep. Okuması için ısrar etmiş, o da bana vakit bulunca okuyacağına söz vermişti, dünyadaki yeni edebi akımlara Ed'in bu denli ilgisiz kalmasından üzüntü duyuyordum. Bir akşam Justus'un yerinde bir veda partisi için toplanmıştık. James Huneker'te genç arkadaşlarımızdan, yetenekli bir ressam olan P. Yelneck de oradaydı. Aralarınada Nietzsche'yi tartışmaya başladılar. Büyük filozof-şaire duyduğum hayranlığı ve yapıtlarının bende yarattığı etkiyi dile getirerek ben de katıldım tartışmaya. Huneker şaşkınlığını gizlemeyerek, “Propagandadan başka bir şeye ilgi duyacağını düşünmemiştim," dedi. "Anarşizmin ne olduğunu doğru dürüst bilmiyorsun da ondan" dedim. “Yoksa hayatın her alanı ve her çabayı kapsadığını, eskiyi, zaman aşımına uğramış değerleri ise yıktığın bilirdin.’ Yelineck sanatçı olduğu için anarşist olduğunu; tüm yaratıcıların anarşist olması gerektiğini, çünkü yaratıcı ifade için özgürlüğe ve ferahlığa ihtiyaç duyulduğunu söylüyordu. Huneker sanatın "izmler“le bir ilgisi bulunmaması gerektiğ düşüncesindeydi. “Nietzsche de şahsında bunu kanıtlıyor zaten." diyordu. "O bir soylu, ideali se üştür, insan. sürü için de yer alan sıradan insanlara ilgi duymuyor, güvenmiyor onlara." Nİetzsche'nin bir toplum kuramcısı değil bir şair, bir isyancı ve bir yenilikçi olduğuna dikkati çektim. Soyluluğu ne doğuştan ne de kesedendi; ruhuydu soylu olan. Bu nedenle de Nİetzsche anarşistti, tüm gerçek anarşistler soyluydu bana göre.
Ed söze karıştı. Sesi soğuk ve sinirliydi; ardında gizlenen fırtınayı fark etmekte gecikmedim. “Nietzsche bir ahmak, dedi. "Hastalıklı bir beyni var. Onu sonunda pençesine alan deliliğe doğuştan mahkûmdu zaten. On yıl geçmeden unutulup gidecek; sözde modernler de aynı akıbete uğrayacak. Geçmişteki büyük değerlerle kıyaslandığında bunlar birer kukladan başka bir şey değil."
Kendimi tutamayarak "Ama sen Nietzsche'yi okumadın ki" dedim öfkeyle. 'Nasıl hakkında konuşabilirsin?"
"Yoo, okudum," diye karşılık verdi. "Avrupa'dan getirdiğin ipe sapa gelmez kitapların tümünü okudum çoktan!"
Neye uğradığımı şaşırmış durumdaydım. Huneker'le Yelineck Ed'e karşı hücuma geçti; benim acımsa tartışmayı sürdüremeyecek kadar derindi.
Kitaplarımı paylaşmak için ne kadar istekli olduğumu, onların Önemini ve değerini anlaması için nasıl umutla beklediğimi biliyordu. Nasıl olur da beni merakta bırakır, onları okuyup bitirdikten sonra susardı? Elbette fikirlerini kendine saklamaya hakkı vardı; bu yürekten desteklediğim bir şeydi. Beni yaralayan düşüncelerimle uyuşmaması değil, benim için çok değerli olan şeylere yönelik aşağılayıcı ve alaycı tutumuydu. Bir bakıma yabancı sayılabilecek Huneker'le Yelineck yeni akımlara duyduğum ilgiyi hoşnutlukla karşılamışlar, oysa sevgilim beni herkesin önünde çocuksu, aptal ve iyiyi kötüden ayırmaktan aciz bir duruma düşürmüştü. Justus'un yerinden kaçmak, yalnız kalmak istiyordum, ama kendime hâkim olmaya çalıştım, Ed'le açık bir çatışmayı göze alamazdım.
Geç vakit eve döndüğümüzde. "Mutlu üç ayımızı rezil etmeyelim." dedi. 'Değmez Nietzsche için"
Yüreğimden vurulmuşa döndüm. "Nietzsche değil, sen... sen." diye haykırdım heyecanla. "Büyük aşk yutturmacasıyla ben kendine zincirlemek, hayatımdan daha değerli saydığım ne varsa onlardan koparmak için elinden geleni yaptın. Vücudumu bağlamakla yetinmeyerek, ruhumu da tutsak etmek istiyorsun. Önce hareket ve arkadaşlarım - şimdi de sevdiğim kitaplar. Niyetin beni onlardan koparmak. Sen eskiye saplanmışsın. N'apalım kal orda! Ama beni de tutabileceğini sanma. Kanatlarımı kesemeyecek, uçmamı engelleyemeyeceksin. Seni yüreğimden koparmak pahasına da olsa. Nihayet kendimi kurtarıyorum, kendimi kurtaracağım."
Odasının kapısına dayanmış, gözleri kapalı, sözlerimi duyup duymadığına ilişkin hiçbir belirti göstermeden duruyordu. Ama artık umrumda değildi. Yüreğim bomboş ve buz gibiydi, odama girip kapıyı kapattım.
Son birkaç gün görünürde sakin, hatta dostça geçti. Ed yol hazırlıklarına yardımcı oldu. Ayrılırken kucakladı beni. Bir şey söylemek istediğini hissettim ama sessizliğini bozmadı. Ben de konuşacak durumda değildim.
Tren uzaklaştıkça Ed'in görüntüsü de silindi. Hayatımızın bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını anlamış bulunuyordum. Aşkım çok şiddetli bir darbe yemişti. Çatlamış bir çan gibiydi artık; bundan böyle eski berrak ve mutlu tınısı duyulmayacaktı.
*
Emma Goldman'ın yukarda geçen metni üzerine bir okuma için bkz:
"Nietzsche Bir Anarşistti."
(Siyahi Dergisi Sf. 132 - 142)
https://kaotikbenlik.blogspot.com.tr/2016/04/nietzsche-ve-anarsizm.html
*
Emma Goldman'ın yukarda geçen metni üzerine bir okuma için bkz:
"Nietzsche Bir Anarşistti."
(Siyahi Dergisi Sf. 132 - 142)
https://kaotikbenlik.blogspot.com.tr/2016/04/nietzsche-ve-anarsizm.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder