Vermeer'in tablolarındaki kadınları düşünüyorum, açık ya da kapalı bir pencereden gerçek dünyanın parlak ışığı vururken odalarında tek başına duran kadınları ve o yalnızlıklardaki mutlak sessizliği, günlük yaşamı ve onun getirdiği ev içi alışkanlıklarını neredeyse insanın kalbini sızlatarak zihnimde uyandırıyor. Özellikle Amsterdam'a yaptığım gezide görmüş olduğum Mavili Kadın tablosu. Rijks müzesinde beni düşüncelere boğup neredeyse kımıldayamaz hale sokan o tabloyu...
Bir eleştirmenin yazdığı gibi:
"Mektup, harita, kadının gebeliği, boş iskemle, açık kutu, görünmeyen pencere -bunların hepsi yokluğu, görünmeyeni, başka zihinleri, istençleri, zamanları ve yerleri, geçmişi ve geleceği, doğumu ve belki de ölümü- genelde çerçevenin kenarlarının dışına uzanan bir dünyayı ve gözlerimin önünde geçici olarak duran manzarayı kuşatıp onun içine giren daha büyük ve geniş ufukları anımsatan şeyler ya da doğal simgeleri. Bununla birlikte Vermeer'in üzerinde durduğu şey, şimdiki anın bütünlüğü ve kendine yeterliliği -öyle bir güvenle yapıyor ki bunu, şimdiki anın uyum sağlama ve kapsama gücü fizikötesi değer kazanıyor."
Kişinin dikkatini dışarıya, tablonun dışında kalan dünyaya çevirmeye tatlılıkla çağıran şey, bu listede sözü edilen nesnelerden daha çok, izleyicinin solunda kalan görünmeyen pencereden giren ışığın niteliği... Kadın o kadar gebe, yakınlaşan anneliği içinde kutudan çıkartıp kim bilir kaçıncı kez okuduğu o mektupla o kadar dingin ki ve orada, sağındaki duvarda asılı duran bir dünya haritası var, odanın dışında var olan her şeyin simgesi olan şey: Yumuşakça yüzüne vuran ve mavi giysisinin altındaki, yaşamla dolu şişmiş karnın üstünde parlayan o ışık, o karnın aydınlıkla yıkanan maviliği, beyaza yakın soluk bir ışık.
Aynı türden başka tabloları: Süt koyan kadın, Tartı taşıyan kadın, İnci takan kadın, Penceredeki ibrikli genç kadın, Açık pencerenin önünde mektup okuyan kız.
"Şimdiki anın doluluğu ve kendine yeterliliği."
Yalnızlığın Keşfi kitabından
sf. 166
sf. 166
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder