Zen, temel sayılabilecek bir noktasından başlarsak, tek-bir tanrısı olmayan bir dindir: tam anlamıyla, sosyolojik anlamda bir cemaat oluşturmaya yönelik bir din olup olmadığı bile tartışılabilir: Zen'de bir tek tanrının içinde bulunabileceği yer, boş tutulur: orada bir-şey yok-tur; orası hiç-dir, mu'dur:-
Zen, başka -özellikle tektanrılı-dinsel düşünüşler gibi, anlamı, yaşamın amacını, ölümün gerçekliğini, sağlam, tek bir şeye (bir yaradana, bütünsel bir amaç'a, kutsal bir öngörüye, ruhun ölümsüzlüğüne, ölümden sonraki bir öte dünyaya, vb) dayandırmağa çalışmaz. -daha doğrusu, bunları, hiçbir yere dayandır(ma)mağa çalışır. Tabiiki bunları -anlamı, yaşamı, ölümü, - ölçüp biçer, düşünür (sözcük anlamıyla (ing. meditation) 'durup düşünme' demektir zaten), tartışır; ama, ulaştığı - kişiyi ulaştırmağa çalıştığı-, son uç şudur: -
Anlam uçucudur; yaşam, geçicidir; ömür, sonludur; ölüm zorunludur.
Öyleyse, kişi, yalnızdır.
Kişi ölüm karşısında, yalnızdır - Zen, ona, bu yalnızlık için gerekli düşünsel araçları sağlar: onun bu yalnızlığı kavramasını sağlayacak Yol'u açar ona - daha doğrusu, o Yol'u kendi kendine açabilmesini sağlayacak bakışı vermeğe çalışır ona; kendi başına, ancak kendisinin, yalnızlığının içinde ve onu sürekli bilinçlendirerek, yürüye yürüye sonuna varabileceği; sonunda da, kavrayabileceği, biricik Yol'u...
Kişi, Yürüme'sinin 'son'a eren noktalarında, bütün dünya karşısında tam olarak yalnız kaldığında, kendi 'hiç'liği le dünyanın hiçliği çakıştığında, kendi yalnızlığı ile dünyanın yalnızlığının aynı, tek -bir hiç olduğunu gördüğünde, bütün dünya ile tam olarak birlikli hale gelir: çünkü anlamın bulunabileceği 'başka', 'öte', 'sonraki' bir yer olmadığına göre, kişi anlamı artık, ancak, kendinde, kendi içinde, 'kendi düşünme'sinde, 'kendi üzerine düşünme'sinde bulabilir.
Oruç Aruoba'nın Başo haikuları derlemesi
Kelebek Düşleri kitabından
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder